Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mayıs, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

7.Sayımız: Arayış

          İnsan doğar, anne kokusunu arar. İlk adımlarını atar, babasının güvenli kucağını arar. Büyümeye başlar, arkadaşlığı arar. Ergenliğe girer, farklı duyguları arar. Büyür, aşkı arar. Gelişir, sevgiyi arar. İnsan hep bir arayıştadır. Hayatın anlamını, neden yaşadığını, kim olduğunu, ne olacağını, nasıl bir ev alacağını, kimi seveceğini, kaç çocuğu olacağını, yaşlanınca nasıl olacağını merak eder durur. Aslında insan, aradıklarıyla ve bulduklarıyla kendi yolunu çizer. Bir gün bir bakar, kesesi arayışların sonucu olan tecrübelerle dolar. Kesesini devreder yeni aramaya başlayanlara, nasihat olarak çıkar ağzından yenilerin kulaklarını doldurmaya.          "Arayış" temalı yeni sayımız sizlerle! Yazarlarımızın ele aldığı birbirinden farklı arayış temalı yazıları büyük bir keyifle okumanız dileğiyle... Aradıklarımızı bulduğumuz, bulduklarımızı fark ettiğimiz ve arayışı anlayabildiğiniz günlerimiz olsun.  Editörler:  Ceren Öztürk...

Psikoterapi Arayışı: Bilinçli İyileşme, Bilinçle İyileşme

  İnsan türünü diğer canlılardan ayıran temel özelliklerden biri olan biliş, insanların kendisi ve çevresiyle ilgili bilgi edinmesini, topladığı bilgileri benzer kategoriler altında depolamasını ve bu bilgileri gerektiğinde kullanmasını sağlamaktadır. Bilinç ise, elde ettiğimiz bu bilgiler ile bizlere kendi hayatımızı veya çevremizi etkileme, yönlendirme konusunda yardım etmektedir. Karşımıza çıkan farklı yolları, olasılıkları fark etmek, onları anlamlandırmak ve sonuç olarak birinde karar kılmak için bilince sahip olmak gereklidir. Bazı zamanlarda kişinin kendine veya hayata dair farkında olmadığı, yani bilinçdışı olan bilgileri de bulunur fakat kişi için bu bilgiler henüz işlenmeye hazır değildir. Tıpkı bir problemi çözebilmemiz için öncelikle ortada bir problem olduğunu görmemizin şart olması gibi. Farkındalık oluştuğunda ise elimizdeki bilgiler ışığında alınan kararlar kimi zaman basit, kimi zaman zorlu süreçlerden geçmeyi gerektirir. Kişi bilinciyle kavradığı yaşam ...

İki Renkli Hayatın Yansıması: Mükemmeli Aramak

  Mükemmeli aramak… Zirvesi görünmeyen ve görünmeyecek bir dağa tırmanmaya çalışmak gibidir. Yahut daima bir uçurumun kenarında yürümektir. Hata yapmak, eksik olmak kabul edilemezdir ve yanlış atılan bir adım o uçurumdan aşağıya yuvarlanmak demektir.  Mükemmeli arayan insan kendisinden daima üstün bir performans bekler ve buna ulaşmaya çalışır. İlk bakışta ne kadar olumlu ve güzel bir durum gibi öyle değil mi? Ancak bu bireyin ulaşılması mümkün olmayan bir hedefe ulaşmak için kendini paralamasından başka bir şey değildir. Yürünmesi gereken bir yolda koşmaya çalışmak hem o insanın ayaklarını kan revan içinde bırakır hem de nefesini keser. Yolun sonunu göremeden, kendine haksızlık ve acımasızlık ederek hezeyanlar içinde kalır. Dışarıdan bakıldığında hiç de iç açıcı olmayan bu tabloda birey kendine zarar verdiğini fark etmez. Bu mükemmel olma arzusu ve azminin altında yatan onay, sevgi, başarı ve takdir ihtiyaçlarını da ne yazık ki çoğu zaman karşılayamaz.  Özenli olmak ve m...

Demir Attığım Limanlar

  İnsan; doğar, büyür ve ölür. Bu döngü insanın en kısa özetidir. Hepimiz biliriz büyümenin sancısını, hayat kaygısını, yaşam kavgasını… Çocukluğumuzu geride bırakmanın buruk mutluluğunu yaşamışızdır hepimiz. Yaşam önümüzde bir gizem ve geçmiş heybemizde taşıdığımız masumiyetimizdir.  “İnsanın anavatanı, çocukluğudur.” der Doğan Cüceloğlu. Çocukluğumuzda aldığımız yaralar, öğrendiklerimiz, gördüklerimiz ve dahası hayatımızı şekillendirir. Masumiyet çağımız, kendi tarihimizin kilit noktasını oluşturur.  Büyümek ise hepimizin ortak sancıları çektiği kendimizi yeniden doğurduğumuz süreçtir. Anavatanı terk ediştir. Öyle bir hüzün barındırır içinde. Fakat yola çıkmaya karşı konulmaz bir heyecan duyan yolcuyu, içinin sızısı durduramaz. Büyümek, kaçınılmaz sonudur masumiyet çağının.  Yol ne kadar güzel olursa olsun insan ana vatanını bir kolye gibi taşır boynunda. İnsan çocukluğuna her daim derin bir özlem duyar. Çünkü kişinin bütün yaşam felsefesi çocukluğundan doğmadır. Ç...

İnsanın Güven Arayışı

  İnsan olarak neden bir güven arayışı içindeyiz hep? Neden sırtımızı sağlama almak gibi bir isteğimiz var? Neden bir işi yapmadan önce önlem alıyoruz? Bu soruların cevaplarını hiç düşündük mü? İnsanoğlu olarak hayatımızı ruhsal ve fiziksel anlamda tehdit eden her şeyi ortadan kaldırmak isteriz ya da en azından bu tehlikelerin bize zarar veremeyeceği bir alanda olmak isteriz. Bu tehlikelerden uzak olmak, zarar görmemek için önlem veyahut tedbir almak aslında güven arayışımızın en güçlü göstergesidir. Bu güven arayışı sadece insanda var olan bir arayış değildir. Doğadaki bütün canlılarca benimsenmiş ve içgüdüsel olarak ortaya çıkan bir duygudur. Tıpkı bir kuşun yerden bulduğu çalılıkları büyük bir azimle toplayıp bir yuva yapması ve yeni doğacak yavrularına güvenli bir alan oluşturması gibi. Peki biz insanoğlu olarak neler yapıyoruz güvende olmak için?  İnsan olarak sevdiklerimizi ve kendimizi korumak için biz de elbet güvenli alanlar arar ya da oluştururuz. Örneğin, insanoğlun...

Her Nefes Bir İnanç

  Ruhumuzun en derinliklerinde inanmaya muhtaç bir biz vardır. Hayatın tüm dalgalarına, sevgisizliğine, terk edişlerine rağmen ayakta duran, dimdik bir biz. Bazen onu bulmakta çok zorlanırız. Yanaklarımız her ıslandığında gözyaşından, arayışımızdan yorulduğumuzu hissederiz. Sanki hiç yokmuş gibi yaşamaya devam etmek isteriz. Çünkü onun varlığı, her mücadelenin başlangıcıdır. Pes etmemize imkân tanımaz.  Söylesene Cadencia sence de öyle değil mi?  İnancın, umudun bir gün sofrana otursa, kanlı canlı karşında duruverse. Ne söylerdin ona? Bence neden sürekli kaybolduğundan başlardın sormaya. “Neden aramaktan vazgeçemiyorum seni?” derdin. Sonra o sana bir torba dolusu şeker uzatırdı. Avuç avuç yiyip mutlu olabilmen için. Ve tabi sorularından kaçabilmek için. Torbaya elini daldırıp en sevdiğin şekeri arayacaksın, biliyorum Cadencia. Çünkü her zaman her şeyin istediğin gibi oluşunu resmediyorsun. İnancın sana hediye getirdi, lakin beğenmeyeceksin. Şekerlerin hepsi naneli diyec...

Anlam Arayışı: Yolda Olmak

   “Yaşama gücümüzü ve yaşama nedenimizi, yaşamın gerçek durumunun bilgisinde buluruz.”  Simone De Beauvoir   “Hayatın anlamı var mıdır?”, “Hayatın anlamı nedir?”, “Neden hayatın anlamını tam olarak bulamıyorlar?” şeklindeki soruları oldukça sık duyarız. Bunlar, tarih boyunca pek çok düşünürün üzerine bolca kafa yorduğu ve hala daha bunu mesele haline getirmekten kaçınmadığı, popülerliğini yitirmemiş sorulardır. Çünkü bu soruların yeryüzünde yaşayan insan sayısı kadar farklı cevabı olacaktır. Bunun nedeni ise, her bireyin hayatını kendi değer yargılarına göre anlamlandırıyor olmasından kaynaklıdır. Her insanın kişiliği, hayalleri, beklentileri ve dünyayı algılayış biçimi farklı olduğu için bu sorulara verilen pek çok farklı cevap duyabiliriz. Buradan da anlaşılacağı üzere tarih boyunca peşinden koşulmuş ve hala daha arayışına devam edilen bu kadar genel sorulara karşı tek bir cevap bulmak pek mümkün gözükmemektedir. Bu noktada bize düşen görev tarihsel bağlan...

Bazı Ayrılıklar Hakkında

Bir efsaneye göre her birimiz eşimizle doğmuşuz, omurgalarımızdan bizlere bağlı olan ruh eşlerimiz bizi en iyi tanıyan ve her şeyden çok seven aşıklarımızmış. O kadar çok sevmiş ve sevilmişiz ki bizi ruh eşlerimize bağışlayan ve sonsuz bir mutluluk armağan eden Zeus’a şükranlarımızı ve minnetimizi sunmayı unutur olmuşuz. Tanrı Zeus onu terk ettiğimiz derin yalnızlık ve şükürsüzlük yüzünden bizlere çok kızmış, göğün en parlak ve en keskin yıldırımı ile omurgamızdan bize bağlı olan ruh eşlerimizle bağlarımızı kesmiş ve her birimizi Dünya’nın bir ucuna sürmüş. Doğduğu günden beri yalnızca sevgiyi gören insanlık ilk defa yalnız ve sevgisiz olmak ne demek hissetmiş, ne kadar tanıdık ve anlaşılır bir duygu değil mi sevgili okur? O günden beri ruh eşlerimizi aramakla cezalandırılmışız, oysa Zeus bizleri öyle ayırmış ki bir daha birbirimizi bulamazmışız. Dokunduğumuz her tende, duyduğumuz her seste, burnumuza tanıdık gelen her kokuda ve gördüğümüz her ışıkta onu arar ama yine de yakınlaştık sa...

‘Ben’ Arayışı

Ben kimim? Bu dünyadaki rolüm ne? Neye benziyorum? Neden diğerlerinden farklıyım? Hepimiz bu tarz soruları hayatımızda bir dönem az ya da çok da olsa düşünmüşüzdür. Her insan kendini, amacını veya toplumdaki yerini bulmak için birtakım zihinsel arayışlar içine girebilmektedir. Toplumumuzda, benlik, kişilik ve kimlik gibi bu arayış için önemli kavramların karıştırılabildiği görülebilir. Bunlar çoğu kişi için birbirine çok yakın şeyler de olsa aslında durum tam anlamıyla böyle değildir. Benlik, bireyin kendine yönelik, deneyimlerle zenginleşen bilinçli algılarının tamamına verilen isimdir. Kendine, bir bütün ya da parça parça olan ilgisi ve düşünce becerisidir. Benliğin gelişim süreci sosyal hayata paralel olarak tüm hayat boyu devam etmektedir. Benliğin oluşumunda, toplumun içindeki bireyin çevresindeki insanların tutumu, tepkisi ve davranışı etkili bir rol oynar ve kişinin bunları algılaması sayesinde kişi bir kimlik oluşturur. Kimlik ise bireyin kendini tanımlamak ve anlamlandırmak ...

Victor Frankl İcat Etti; LOGOTERAPİ Hakkında Kısa Bir Bilgi

  Yahudi bir ailenin çocuğu olan Viktor Frankl 1942-1945 yılları arasında Auschwitz toplama kampında yaşamıştır. Frankl, toplama kampındaki yaşamının logoterapi üzerinde de etkileri olduğunu belirtmiştir. Frankl gelişimi süresince Freud ve Adler’den etkilenmiş fakat aynı zamanda, onların bazı düşüncelerine karşı çıkmıştır. Üçüncü Viyana Ekolü olarak adlandırılan ve Viktor Emil Frankl tarafından kurulan logoterapi; insanı içine düşmüş olduğu anlamsızlıktan kurtararak, insanın anlam bulmasına yardım etmeyi ve insanı yaşamış olduğu “varoluşsal boşluk”tan kurtarmayı amaçlamaktadır. Adını Yunanca bir kelime olan "Logos" (Anlam)'tan alan Logoterapi (Logotherapie), Viktor Frankl öncülüğünde kurulmuş yeni bir psikoterapik yaklaşımdır. "Anlam"ı merkez kavram olarak kabul eden bu ekol, "anlam kazandırma yoluyla terapi"yi temel tedavi metodu olarak benimser. Varoluşsal yönelimli Viktor Frankl, “logoterapi” sözcüğünü 1920’li yıllarda ilk defa kullanmıştır. Daha so...