Ana içeriğe atla

İki Renkli Hayatın Yansıması: Mükemmeli Aramak

 

Mükemmeli aramak… Zirvesi görünmeyen ve görünmeyecek bir dağa tırmanmaya çalışmak gibidir. Yahut daima bir uçurumun kenarında yürümektir. Hata yapmak, eksik olmak kabul edilemezdir ve yanlış atılan bir adım o uçurumdan aşağıya yuvarlanmak demektir. 


Mükemmeli arayan insan kendisinden daima üstün bir performans bekler ve buna ulaşmaya çalışır. İlk bakışta ne kadar olumlu ve güzel bir durum gibi öyle değil mi? Ancak bu bireyin ulaşılması mümkün olmayan bir hedefe ulaşmak için kendini paralamasından başka bir şey değildir. Yürünmesi gereken bir yolda koşmaya çalışmak hem o insanın ayaklarını kan revan içinde bırakır hem de nefesini keser. Yolun sonunu göremeden, kendine haksızlık ve acımasızlık ederek hezeyanlar içinde kalır.


Dışarıdan bakıldığında hiç de iç açıcı olmayan bu tabloda birey kendine zarar verdiğini fark etmez. Bu mükemmel olma arzusu ve azminin altında yatan onay, sevgi, başarı ve takdir ihtiyaçlarını da ne yazık ki çoğu zaman karşılayamaz. 


Özenli olmak ve mükemmel olmak da karıştırılmaması gereken başka bir konudur. Mükemmellik arayışında olan insanların başarısızlığa tahammülleri yoktur. Ne kendilerinde ne çevrelerinde eksik yapılmış, mükemmel olmayan hiçbir şeye katlanamazlar. Mükemmele ulaşamamak kendilerini dışarıdaki dünyaya kapatmalarına neden olur. İç dünyalarında ise kendilerini aşağılar ve bir hiç gibi görmeye başlarlar. Çoğu zaman bunu ifade etme yöntemleri de kırıcı ve incitici olur. Özenli kimseler ise başarısız olduğu durumlarda durup düşünürler. Kabullenirler. Sebeplerini araştırarak kendilerini geliştirmeye dönük adım atmaya oldukça açıktırlar.


Sosyal bilimci Brené Brown’a göre mükemmeliyetçilik: “Daha iyisi için çabalamaktan çok, eğer mükemmel gözükürsem, mükemmel işler yaparsam, mükemmel çalışır ve mükemmel yaşarsam utanç duygusunu, suçlanmayı ve başkaları tarafından yargılanmayı/eleştirilmeyi engelleyebilirim düşüncesidir.”


İnsan mükemmel olanı ararken gerçekten başarılı olmaya mı odaklıdır peki? Ya da gerçekçi olmayan bir hedefin arkasından koşarken tedirgin bir şekilde ne zaman başarısız olacağım diye tetikte mi beklemektedir? Mükemmeliyetçiliğin temelinde aslında korkular vardır. Başarı bu korkuları gölgeleyen, insanı güvence altına alan korunaklı bir limandır. Onu kaybetme ihtimali ise yalnızca başarısızlığı görünür hale getirir.


Mükemmeli aramak, yalnızca iki renkle hayatı yaşamak gibidir kanımca. Ya siyahtır her şey, öylesine karamsar öylesine tedirgin ve kötüdür ya da bembeyazdır. Başarı ve övgülerle, en iyilerle doludur. Hata ve hatanın getirdiği olumsuz tek bir şey yoktur. Oysa hayatı yaşanabilir kılan da bu iki rengin arasında kalan diğer renklerdir. 


Sürekli denetleme, onay almaya çalışma, aşırı planlama ve düzenleme, başarısız olunabilecek şeyleri erteleme ve bunlardan kaçınma, başka insanları değiştirmeye çalışma yahut zorlama davranışlarıyla dolu bir arayış bir insanı ne kadar mutlu edebilir? Bu gökyüzünde tek bir yıldızı bulmaya ve görmeye çalışırken diğer yıldızların güzelliğini kaçırmak gibi bir şeydir. Hayatı kaçırmaktır aslında. Oysa bizleri sadece başarılarımız, en güzel yönlerimiz, yeteneklerimiz ve sürekli bir iyi oluş var etmez ve nitelemez. Başarısızlıklarımız, güçsüz olarak nitelendirdiğimiz yanlarımız, yapamadıklarımız, üzüntülerimiz, eksiklerimiz de bir o kadar varoluşumuzda etkendir. Mükemmeli ararken bu eksiklik ve başarısızlıkları reddetmek varoluşa tezat bir durum değil midir?


Mükemmeli arayışın altında çeşitli nedenler yatmaktadır. Bazen küçükken kendisini eleştirilerden korumanın tek yolunun mükemmel olmak olduğunu öğrenir çocuk. Kaos ortamından filizlenen bir savunma haline dönüşür. Bu onu büyüdükçe hassas ve eleştirilere kapalı bir hale getirir. Bazen de kendi anne babasını taklit etmekle başlar. Çocukken başlayan bu arayış istemeden sürer gider.


Bir yana artılar yani kazanılanlar bir yana da eksiler yani ödenen bedeller sıralandığında fazla olan eksiler ise cesurca bir adım atarak bu arayıştan sıyrılmak mümkün olabilir.


İnsanlar arasında başarılar da başarısızlıklar da, doğrular da yanlışlar da, eksiklikler de fazlalıklar da üç gün beş gün konuşulduktan sonra unutulur gider. Kimsenin ayaklarına sonsuza dek kırmızı halılar serilmez başarılı oldu diye. Sonsuza dek yerilmez de başarısız oldu diye. Bir havai fişek etkisi gibidir. Patlar, parıldar, aydınlatır ve söner gider. Mükemmelin arayışında da sonuçlar ve süreç ancak ve ancak bireyin kendisine ıstırap verir. Onu mutsuz eder. Diken üzerinde yaşanılan bir hayatın verdiği mutsuzluk hayatında kol gezer. Kısacık bir takdirin ya da kendini kanıtlama halinin ardından insan kendi dünyasında, kendi yolunda ve arayışında bir başınadır.

Yağmur ÇİLENGER

                                                                                                        

Kaynakça


https://www.psikolojidenoku.com/mukemmeliyetci-10/


Zübeyde KAVAK


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HAYAT GÜZELDİR FİLM ANALİZİ

                 Filmimiz, baş kahramanı cüretkâr, konuşkan, umursamaz bir adam olan Guido’nun amcasının yanında garson olarak çalışmaya başlaması ve Dora isminde bir öğretmene âşık olup evlenmesiyle başlıyor ve ailesiyle birlikte 2. Dünya savaşı sırasında Yahudilerin toplandığı bir esir kampına düşmesiyle devam ediyor. Bu esir kampında Guido küçük oğlunu yaşatabilmek için ona bunun bir oyun olduğunu hiç kimseye görünmeden saklanabilen ve hayatta kalanın en sonunda kocaman gerçek bir tanka sahip olacağını söyler çünkü oğlunun en sevdiği oyuncak tanktır. Böylelikle Guido oğlunun bu yıkıcı durumdan etkilenmemesini ve durumu bir oyunmuş gibi algılamasını sağlamış oldu İnsanın hayata tutunması için her zaman bir motivasyona ihtiyaç duyduğu gerçeği aslında filmde baş karakterimiz Guido’nun ailesi için kampta hayatta kalma mücadelesi vermesi, ailesinin bütünlüğünü korumaya çalışması, çocuğunun sağ kalması için çabalaması aslında belki de fizik...

Taklit Hastalıktan Dayatılan Hastalığa Munchausen Sendromunun Analizi

İnsanı bedensel, ruhsal ve sosyal bileşenlerin bir bütünü olarak düşündüğümüzde, bu bütünlüğün korunması ve sürdürülmesi sağlıklı olmayı temsil etmektedir. Bu iyilik halinin ortadan kalkması ise hastalığı ifade eder. İnsanların hastalık davranışları, hastalığın akut veya kronik olmasından, hasta kişinin sosyo-ekonomik ve kişisel özelliklerinden etkilenebilmektedir. Sayılan bu özellikler aynı zamanda hastalığa karşı gösterilen psikolojik tepkilerin de belirleyicisi olabilmektedir. Hastalık yüzünden çekilen acı ve bu acının kişinin hayatında yarattığı etki, o kişinin psikolojik sağlamlığının düzeyine göre daha hafif veya daha şiddetli hale gelebilir. Psikolojik sağlamlık, kişinin yaşadığı zor durumlar karşısında ruh sağlığını koruyabilme kapasitesi ve bu durumlara “uyum sağlama yeteneği” (Öz ve Bahardır Yılmaz, 2009, s.83) olarak açıklanmaktadır. Psikolojik sağlamlığı etkileyen en önemli faktörlerden biri ise sosyal destektir. Kronik hastalığı olan kişilerle yapılan bir çalışmada, algı...

OSB ve Taklit Becerisi

            Taklit, erken çocuklukla birlikte gelişen sosyal bir etkileşim becerisidir. Bu beceri, çocukların hem sosyal hayatında hem de yeni bilgi ve beceri kazanmalarında önemli rol oynamaktadır (Ingersoll, 2008b; Ingersoll ve Lalonde, 2010). Ayrıca, taklidin iletişimsel yönü ele alınırsa; ebeveyn- bebek arasındaki ilk etkileşim aracı olduğunu da söyleyebiliriz (Turan ve Ökçün-Akçamuş, 2013). Örneğin, bebekler karşılıklı gülümseyerek ya da çeşitli jest ve mimikler yaparak ebeveynlerinin çeşitli ses ve hareketlerini taklit ederler ve böylelikle aslında onlarla iletişime geçmiş olurlar.          Taklidin diğer bir işlevi olan öğrenmek ise, çocuklara fiziksel ve sosyal çevrelerini keşfetme şansı tanıdığı gibi bu çevrelerden çeşitli deneyimler öğrenmesini de sağlar. Bu öğrenme sadece sosyal değil aynı zamanda bilişseldir de çünkü taklit becerisinin denem- yanılma ya da problem çözme gibi ö...