Ruhumuzun en derinliklerinde inanmaya muhtaç bir biz vardır.
Hayatın tüm dalgalarına, sevgisizliğine, terk edişlerine rağmen ayakta duran, dimdik bir biz.
Bazen onu bulmakta çok zorlanırız. Yanaklarımız her ıslandığında gözyaşından, arayışımızdan yorulduğumuzu hissederiz. Sanki hiç yokmuş gibi yaşamaya devam etmek isteriz. Çünkü onun varlığı, her mücadelenin başlangıcıdır. Pes etmemize imkân tanımaz.
Söylesene Cadencia sence de öyle değil mi? İnancın, umudun bir gün sofrana otursa, kanlı canlı karşında duruverse. Ne söylerdin ona? Bence neden sürekli kaybolduğundan başlardın sormaya. “Neden aramaktan vazgeçemiyorum seni?” derdin. Sonra o sana bir torba dolusu şeker uzatırdı. Avuç avuç yiyip mutlu olabilmen için. Ve tabi sorularından kaçabilmek için. Torbaya elini daldırıp en sevdiğin şekeri arayacaksın, biliyorum Cadencia. Çünkü her zaman her şeyin istediğin gibi oluşunu resmediyorsun. İnancın sana hediye getirdi, lakin beğenmeyeceksin. Şekerlerin hepsi naneli diyeceksin. Hem arayacak hem sana verdiklerini istemeyeceksin. Aslında hepimiz yalnızca kendi doğrularımızın inancına koşuyoruz. Arayışımız en doğru olana değil, kendi çizdiklerimize.
Güzel bir resim için en doğru renkler gerekir. Masmavi bir ağaç hayal edebiliriz belki, hatta bir masal kitabında da yerini alabilir ama bir sabah uyandığımızda penceremizde belirmesini beklemek en güzel yanılgımız olacaktır. Zamanın bize kattıklarına bakınca, çok şaşırıyorsun Cadencia.
Düşünsene bir zamanlar başucunda büyük bir hayal dünyası vardı. Aramaya gerek duymadığın koca bir inanç denizi vardı. Geçmişin izlerine bakıyorum şimdi. Ne güzelmiş değil mi?
5 yaşındasın. Güvendiğin bir el var başucunda. En sevdiğin yere gidiyorsun.
Bir salıncağın üzerinde gökyüzüne ulaşacaksın. Kuşlarla yarış içindesin, çoğu zaman galipsin. Kaybettiğin de oluyor ama sorun değil, bir dahaki yarışa kazanmayı beklersin. Gökyüzünde uçtuğuna inanıyorsun.
8 yaşındasın. Her düşüşünde dizin kanıyor. Ama acısının geçeceğini biliyorsun. Bir yara bandı her şeye yeter. Yaran hemen iyileşecek, yeniden eskisi gibi koşacaksın. İyileşmeyen bir yara olmaz. Hiçbir acının sonsuza dek sürmeyeceğine inanıyorsun.
12 yaşındasın. Masalların gerçek olmadığını öğrendin. Lakin bu doğru değil. Bir gün elbet gerçek olan bir öykünün içerisinde olacaksın. Bir saray, bir balkabağı, bir prenses. Kendi krallığını kuracaksın. Her şey öykülerdeki gibi daima güzel olacak. Hepsi gerçek. İnanıyorsun.
15 yaşındasın. Aynadaki yansımandan çekiniyorsun. Sana ne oluyor anlamıyorsun. Sevdiklerin, gördüklerinin tersini söylüyorlar. Güzel bakarsan, güzel göreceğine inanmanı istiyorlar. Bilemiyorsun. İnanmak doğru seçim mi? Emin olamıyorsun.
Artık büyüdün Cadencia. Hayat dalgalarıyla üzerine doğru geliyor. Boğulacağın koca bir denizin içindesin. Buradan kurtulacağına inanmıyorsun. Ciğerlerine giren her su damlası canını acıtıyor. İnanmıyorsun ama yine de kurtulmayı bekliyorsun. Çünkü hep onu arıyorsun. Seni üzse de, istediklerini armağan etmese de inancından vazgeçemezsin Cadencia. Onu var olduğun her saniye de arayacaksın. Çünkü her cümlenin bir eyleme ihtiyacı vardır. Her insanın da inanmaya...
Esra ÇARSANCAKLI
Yorumlar
Yorum Gönder