Bir efsaneye göre her birimiz eşimizle doğmuşuz, omurgalarımızdan bizlere bağlı olan ruh eşlerimiz bizi en iyi tanıyan ve her şeyden çok seven aşıklarımızmış. O kadar çok sevmiş ve sevilmişiz ki bizi ruh eşlerimize bağışlayan ve sonsuz bir mutluluk armağan eden Zeus’a şükranlarımızı ve minnetimizi sunmayı unutur olmuşuz. Tanrı Zeus onu terk ettiğimiz derin yalnızlık ve şükürsüzlük yüzünden bizlere çok kızmış, göğün en parlak ve en keskin yıldırımı ile omurgamızdan bize bağlı olan ruh eşlerimizle bağlarımızı kesmiş ve her birimizi Dünya’nın bir ucuna sürmüş. Doğduğu günden beri yalnızca sevgiyi gören insanlık ilk defa yalnız ve sevgisiz olmak ne demek hissetmiş, ne kadar tanıdık ve anlaşılır bir duygu değil mi sevgili okur? O günden beri ruh eşlerimizi aramakla cezalandırılmışız, oysa Zeus bizleri öyle ayırmış ki bir daha birbirimizi bulamazmışız. Dokunduğumuz her tende, duyduğumuz her seste, burnumuza tanıdık gelen her kokuda ve gördüğümüz her ışıkta onu arar ama yine de yakınlaştık sandıkça fersah fersah ayrılırmışız. Daha önce hiç ruh eşini görür gibi oldun mu? Seni tamamlayan ya da bütün hissettiren değil, gerçekten senin eşin olanı. Konuşmadan dilini anlayan, sessizliğini duyan, gözlerinde kendi dünyanı gördüğün biriyle. Cevabın evet ise dilini ısır çıkartma sesini, zira Zeus seni unutmuş olabilir. Peki hiç ruh eşini kaybettin mi? Evin yanmış, bedenin parçalanmış, kalbin sökülmüş gibi bir şey değil; kendinle küsmüş ve kendinden gitmişsin gibi bir şey. Zeus bazılarımızı hâlâ hatırlıyor çünkü bir Tanrı’nın hafızası sanıldığından da güçlüdür. Ruh eşini aramakla bir ömür geçirebilirsin, zaten efsane de bizim Dünya’ya yalnızca ruh eşimizi bulmak için katlandığımız yönünde fakat onu bulamayacaksın. Doğru insan, ruh eşi, hayatının aşkı veya ömrünün ışığı; ne demek istersen de, hiçbir varlık senin dengin olamaz ki. Evrende her şey tek ve biricik, senin gibi. Her şey zıddıyla yaratılıp zıddına çekiliyor, senin ve benim gibi. Bazen de şu ihtimal kafamda dönüp duruyor, belki de bizden ayrılan sevgilimiz değildi; bizden ayrı diyarlara sürülen kendimizi olduğu gibi kabul eden ve dengimiz olan bizdik. Hayatımız boyunca kendimizi arayarak geçen ve asla tam olarak kendimizi sevmekle sonuçlanamayan bu sonsuz döngünün nedeni Zeus’un bizden çaldığı yanımız olabilir mi? Tekâmül yolunu yürürken bizden çok uzaklara savrulan omurga komşumuza denk geldiğimiz günlere niyet ediyorum. Onu bulursan nasıl bir his olduğunu anlat bana, insanın her şeyiyle kendini bulması ve sevmesi nedir bilmek istiyorum. O zamana kadar sevgiyle kal, elini tutuyor olacağım.
Ruh eşim, yorgunum, beni sen bulur musun?
Elif Nisa BAŞ
Yorumlar
Yorum Gönder