Ana içeriğe atla

Anlam Arayışı: Yolda Olmak

 

 “Yaşama gücümüzü ve yaşama nedenimizi, yaşamın gerçek durumunun bilgisinde buluruz.” 

Simone De Beauvoir

  “Hayatın anlamı var mıdır?”, “Hayatın anlamı nedir?”, “Neden hayatın anlamını tam olarak bulamıyorlar?” şeklindeki soruları oldukça sık duyarız. Bunlar, tarih boyunca pek çok düşünürün üzerine bolca kafa yorduğu ve hala daha bunu mesele haline getirmekten kaçınmadığı, popülerliğini yitirmemiş sorulardır. Çünkü bu soruların yeryüzünde yaşayan insan sayısı kadar farklı cevabı olacaktır. Bunun nedeni ise, her bireyin hayatını kendi değer yargılarına göre anlamlandırıyor olmasından kaynaklıdır. Her insanın kişiliği, hayalleri, beklentileri ve dünyayı algılayış biçimi farklı olduğu için bu sorulara verilen pek çok farklı cevap duyabiliriz.

Buradan da anlaşılacağı üzere tarih boyunca peşinden koşulmuş ve hala daha arayışına devam edilen bu kadar genel sorulara karşı tek bir cevap bulmak pek mümkün gözükmemektedir. Bu noktada bize düşen görev tarihsel bağlantıyla doğru orantılı olan hayatın anlamı nedir sorusu yerine bireylerin kendilerine dönerek “Hayatımın anlamı nedir?” sorusu üzerine düşünmeleri olacaktır. 

Hayatın kendisinin bir anlam taşıyıp taşımadığı konusunda pek çok felsefi görüş ayrılığı mevcuttur ve bu ortamda belli bir cevaba ulaşmak oldukça güçtür. Bu nedenle bireyin, hayatının anlamının arayışında olması, kendisi için belli sorulara cevap bulabilmesi bakımından daha olası gözükmektedir. Yani öncelikle bütün evrenin anlamı arayışında olmak yerine kendi içimizde sahip olduğumuz küçük evrenimize dönüp bakmanın önemine değinmek isterim. 


İnsanın kendi hayatının anlamı arayışında olmasını belirttikten sonra, bu defa da yeni bir soru ile karşı karşıya kalıyoruz: “İnsan neden hayatının anlamını arar?” Öncelikle, insanın anlam arayışını tek bir olay ya da düşünce yapısı ile açıklamak oldukça zordur. İnsan ve sorgulama özelliği bağlantısının ilişkisi, onu diğer canlılardan ayıran en büyük farklılıklarından birisidir. İnsan, seçim yapar; varoluşunu izleyen bir izleyici olmayıp kendi yaşantısını kendisi inşa eder. Bu nedenle yaşamının anlamını arama konusunda oldukça aktif bir konumda yer almaktadır. 

Anlam arayışına yapılan yolculuk, risklerle dolu olabilir ve bunun basit bir görev olduğunu söylemek pek mümkün değildir. Özellikle modern insanın kendini sıklıkla içinde bulduğu varoluşsal krizler kadar arayış sırasında yaşanılan krizler de mümkündür. Bu arayış ve sorgulayış yolculuğunda, sorularına kendi kendine cevap arama girişimi yetersiz kalabilir. Bu yüzden bu yolculuğun uzun ve engellerle dolu olabileceğini kendimize hatırlatmak önemlidir. Ancak insanın arayış içinde olması da en az varoluşu kadar engellenemez bir boyuttadır. 

İkinci Dünya Savaşı sırasında toplama kampına hapsedilen, ismi dahi olmayan ve sadece kendisine verilen numaralardan ibaret olan Dr. Viktor E. Frankl’ın hala anlam arayışından vazgeçmemesini bu duruma örnek verebiliriz. Bu da bize aslında anlam arayışın ne kadar içgüdüsel ve durdurulamaz oluşunun bir ispatı niteliğindedir. Zaten Frankl, “İnsanın elinden her şeyi alınsa bile, bireylerin kendi davranışlarını ve düşüncelerini seçme özgürlüğü alınamaz.” diyerek bu düşünceyi doğrular nitelikte bir çıkarımda bulunmuştur.


İnsanın önlenemez anlam arayışı, bir nevî yolda olmayı ve bu yolda güçlüklerle karşılaşmak pahasına yolda kalabilmeyi gerektirir. Aslında yolun sonunda neyin aranmakta olduğu anlaşılır. Tüm güçlüklere rağmen insan, anlam arayışına devam etmek isteyen ve bu yolda kalmakta direnen bir varlıktır. 

İnsanın anlam arayışında somut ve net cevaplar bulabilmesi bir hayli güç olsa da mümkündür. Bu konunun güçlüğü ise anlamın da insanın da çok boyutlu ve ziyadesiyle karışık olmasıyla ilgilidir.


İnsanın, hayatı anlamlı kılma çabasını boş bir tuvali dolu hale getirmek gibi düşünebiliriz. Elimize boş bir tuval verildiğinde, önce bunun ne olduğunu sorgularken buluruz kendimizi. Bunu anlamlı ve kıymetli bir tablo haline getirmeye karar verdiğimizde yavaş yavaş neler ekleyebileceğimizi düşünürüz ve cevaplarımızı bulduğumuzda ise motiflerimizi çizmeye başlarız. Bu noktada zaman zaman tablonuza motifler eklemek isteyenler olabilir ancak unutulmamalıdır ki bu kişiler hiçbir zaman tablonuzun tamamına hâkim olamazlar. Burada bizim çizimlerimiz esastır. 


Tıpkı Bob Ross gibi, tablomuza önce biraz şefkat çizeriz belki ardından biraz başarı ekleriz. Şuraya da biraz mutluluk ve huzur ekleyelim diyebiliriz. Belki son olarak yardım davranışı ile tamamlamayı tercih ederiz. Motiflerimiz kendini belli ettiğinde ise yavaş yavaş boyamaya başlarız ve sonunda o boş tuvali bizi yansıtacak anlamlı bir tablo haline getirme sürecinde oluruz. 

 

Yaşama baktığımızda da yaptığımız eylemler de bu şekilde değil midir? Bize verilmiş olan bu benliği ve yaşamı önce bir sorgulayış halinde oluruz. Varlığımızın olumsal benliğimizin ise seçimlerimizden ibaret olduğunu kavradığımızda hayatımızı seçimlerimiz ve tecrübelerimiz doğrultusunda anlamlı ve değerli hale getirmeye çalışırız. Çünkü biz kendi seçimlerimizi yapan ve bu seçimler doğrultusunda yaşayan özgür canlılarız. Tabii bu durumun salt bir özgürleştirmeden ziyade beraberinde getirdiği sorumlulukları da bünyesinde barındırdığını unutmamalıyız. Elbette bazı sorumlulukları üstlenmek durumunda kalırız. Sonuçta kendi tablomuzu yapmak hazır bir tablo almaya pek benzemez, değil mi? 


Her birey kendi tablosundan sorumludur ve hayatını nasıl daha anlamlı hale getirebileceği üzerine yükümlülüklerinden kaçmamalıdır. Tablodaki her bir desen geriye dönüp baktığımızda hayatımızı anlamamızın bir temsilidir. Aslında hayatı anlamak da bir amaca erişmek değil de o hedefe giden bir süreçtir. Anlam da arayış da sizinle başlar. Kendinizi en çok yansıtan tablonuzu elde etmeniz dileğiyle...


Elif ÖZEN

Kaynakça

Frankl, V. E. (2009). İnsanın Anlam Arayışı. (2. Baskı) (Selçuk Budak, Çev.) İstanbul: Okuyan Us Yayınları.


Geçtan, Engin (2016). İnsan Olmak. İstanbul: Metis.


Öztan, A. (2019). İnsanın Anlam ve Mutluluk Arayışında İnancın Rolü. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. 

Bursa Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.


 Sezer, S . (2012). A View to The Subject of The Meaning of Life in Terms of Theoretical and 

Psychometric Studies . Ankara University Journal of Faculty of Educational Sciences (JFES) , 45 (1), 

209-228 . 

Yalom , İrvin. D.(1999). Varoluşçu Psikoterapi. Çev. Babayigit, Z. İ. İstanbul:  Kabalcı Yayınevi.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HAYAT GÜZELDİR FİLM ANALİZİ

                 Filmimiz, baş kahramanı cüretkâr, konuşkan, umursamaz bir adam olan Guido’nun amcasının yanında garson olarak çalışmaya başlaması ve Dora isminde bir öğretmene âşık olup evlenmesiyle başlıyor ve ailesiyle birlikte 2. Dünya savaşı sırasında Yahudilerin toplandığı bir esir kampına düşmesiyle devam ediyor. Bu esir kampında Guido küçük oğlunu yaşatabilmek için ona bunun bir oyun olduğunu hiç kimseye görünmeden saklanabilen ve hayatta kalanın en sonunda kocaman gerçek bir tanka sahip olacağını söyler çünkü oğlunun en sevdiği oyuncak tanktır. Böylelikle Guido oğlunun bu yıkıcı durumdan etkilenmemesini ve durumu bir oyunmuş gibi algılamasını sağlamış oldu İnsanın hayata tutunması için her zaman bir motivasyona ihtiyaç duyduğu gerçeği aslında filmde baş karakterimiz Guido’nun ailesi için kampta hayatta kalma mücadelesi vermesi, ailesinin bütünlüğünü korumaya çalışması, çocuğunun sağ kalması için çabalaması aslında belki de fizik...

Taklit Hastalıktan Dayatılan Hastalığa Munchausen Sendromunun Analizi

İnsanı bedensel, ruhsal ve sosyal bileşenlerin bir bütünü olarak düşündüğümüzde, bu bütünlüğün korunması ve sürdürülmesi sağlıklı olmayı temsil etmektedir. Bu iyilik halinin ortadan kalkması ise hastalığı ifade eder. İnsanların hastalık davranışları, hastalığın akut veya kronik olmasından, hasta kişinin sosyo-ekonomik ve kişisel özelliklerinden etkilenebilmektedir. Sayılan bu özellikler aynı zamanda hastalığa karşı gösterilen psikolojik tepkilerin de belirleyicisi olabilmektedir. Hastalık yüzünden çekilen acı ve bu acının kişinin hayatında yarattığı etki, o kişinin psikolojik sağlamlığının düzeyine göre daha hafif veya daha şiddetli hale gelebilir. Psikolojik sağlamlık, kişinin yaşadığı zor durumlar karşısında ruh sağlığını koruyabilme kapasitesi ve bu durumlara “uyum sağlama yeteneği” (Öz ve Bahardır Yılmaz, 2009, s.83) olarak açıklanmaktadır. Psikolojik sağlamlığı etkileyen en önemli faktörlerden biri ise sosyal destektir. Kronik hastalığı olan kişilerle yapılan bir çalışmada, algı...

OSB ve Taklit Becerisi

            Taklit, erken çocuklukla birlikte gelişen sosyal bir etkileşim becerisidir. Bu beceri, çocukların hem sosyal hayatında hem de yeni bilgi ve beceri kazanmalarında önemli rol oynamaktadır (Ingersoll, 2008b; Ingersoll ve Lalonde, 2010). Ayrıca, taklidin iletişimsel yönü ele alınırsa; ebeveyn- bebek arasındaki ilk etkileşim aracı olduğunu da söyleyebiliriz (Turan ve Ökçün-Akçamuş, 2013). Örneğin, bebekler karşılıklı gülümseyerek ya da çeşitli jest ve mimikler yaparak ebeveynlerinin çeşitli ses ve hareketlerini taklit ederler ve böylelikle aslında onlarla iletişime geçmiş olurlar.          Taklidin diğer bir işlevi olan öğrenmek ise, çocuklara fiziksel ve sosyal çevrelerini keşfetme şansı tanıdığı gibi bu çevrelerden çeşitli deneyimler öğrenmesini de sağlar. Bu öğrenme sadece sosyal değil aynı zamanda bilişseldir de çünkü taklit becerisinin denem- yanılma ya da problem çözme gibi ö...