Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mart, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

5.Sayımız: Kadın

Kadının toplumda bir yeri olduğunu ve bu yerin sadece ev olmadığını anlatmaya çalışmak o kadar acı ki... Kadının hem evlilik hayatını hem iş hayatını sürdürebildiğini, kadının başarılı olduğunu göstermek zorunda kalmak ne kadar üzücü... Kadının da haklarının olduğunu kabul ettirmeye çalışmak nasıl da yorucu... Aslında kadının da bir insan olduğunun algılanmasını sağlamak ne değişik. İnsanların kadını bu kadar mesele etmesi; bu kadar doğal, hayatın akışına uygun bir durumu bir türlü akışına bırakamaması çok şaşırtıcı. Hiç düşünüyor musunuz “neden her zaman kadın konuşuluyor” diye? Asıl konuşulması gereken kadına olan bakış açısı, kadına olan yaklaşım değil mi? Kadının varlığı için mücadele etmesindense herkesin bu zihniyeti değiştirmek için uğraşması gerekmez mi? Bu sayımızda 8 Mart Dünya Kadınlar Günü sebebiyle kadın üzerine yazmayı tercih ettik. Kadının başarısını ön plana çıkarmak isterken toplumumuzun gerçeklerinden kaçamadık ve herkes gibi mart ayında hafızamıza kazınan haberlerl...

Güç, Kadın, Toplum

Google’a “güçlü kadın” olarak arama yaptığınızda karşınıza “kadınların iş dünyasındaki yeri, kadın istihdamı ve girişimci kadınlar” ile ilgili haberler çıkmaktadır. Güçlü kadının gücünü sadece ekonomik dünyaya sığdırmaya çalışan bir oluşum var. “Kadın” olarak arama yaptığınızda ise karşınıza bol bol “kadın cinayetleri, kadın istismarı, kadına yönelik şiddet” ile ilgili üçüncü sayfa haberleri çıkmaktadır. Dahası toplumsal cinsiyet, toplumda kadın olmak gibi başlıklarla karşılaşıyorsunuz. Bu dünyada kadın olmak ne demek? Ve madalyonun diğer yüzü, bu dünyada erkek olmak ne demek? Bu sorulara vereceğimiz cevaplar, bulacağımız anlamlar, değerlerimiz, var olmak, özgür olmak…. Bu dünyada insan olmak ne demek? Bu sorulara sayfalarca cevap yazılabilir. Ama biz gelelim yeryüzünde “güçlü kadının” cevabını bulmaya. Yapılan bilimsel araştırmalara göre ataerkil toplumlardan önce anaerkil bir toplumun var olduğu belirtilmektedir. Dünya tarihinde ilk anaerkil toplumlar göçebe hayatı sürmektedirler, av...

SES

Hayatımız sesle başlar. Peki ya, sesle mi devam eder? Ses çıkarmak nedir? Bebekken ses çıkarabiliyor olmak, büyüdükçe ses çıkaramamaya mı evrilir? Ses çıkarabilmek bir insanın psikolojik hayatı için nasıl bir ihtiyaçtır sizce? 2015’deki bir habere göre, her 4 saatte bir 1 kadın tecavüze uğruyor. Her kadın hayatının en az bir döneminde tacize uğradı. Eminim ki, bu sayı kadınlar için hayatlarında bir kere başlarına gelen bir şey de değil. Hepimiz tacize uğradık. HEPİMİZ! Bu cümlenin trajikliği her sabah uyandığımda beynimi zonklatıyor. Yine 2015’deki aynı habere göre Türkiye’de kadınların %38’i yaşamlarının herhangi bir döneminde fiziksel ya da cinsel şiddetten birine maruz kalıyor. Ve yeniden eminim ki, hepimiz hayatımızda psikolojik şiddete uğradık. Hatta belki de uğramaya da devam ediyoruz. Evet, yine, HEPİMİZ! Bu cümle de her an beynimi ve ruhumu sarsan bir cümle. İşin acı tarafı, bu cümlelerin doğru olması. Keşke doğru olmasaydı ve ben bunları yalnızca “kafasından uyduran bir kadın”...

Reddedile(meye)n Erkekler!

Yaşadığımız coğrafyada sırf “hayır” dediği için ve karşısındaki insan “hayır” dediğini anlamadığı için psikolojik veya fiziksel şiddet gören, tacize ya da tecavüze uğrayan ve hatta öldürülen birçok kadın var. Her biri istenmemeyi kabul edemeyen ailesi, akrabası, eşi, sevgilisi, flörtü, bir tanıdığı ya da tanımadığı kişiler tarafından zarar görmektedir. Ne yazık ki her yaşanan yeni olay reddedilemeyen erkek(!) kavramını ortaya çıkarmıştır. Bu zihniyete sahip erkekler kendilerinin reddedilemeyeceğine ve istedikleri her şeyi elde edebileceklerine inanmaktadır. Onlara göre zorla güzellik olur. Bazı insanlar reddedilmeye karşı daha hassastır, reddedilme kaygısı bütün benliklerini sarar. “Reddedilme duyarlılığı, reddedilmeyi kaygıyla bekleme, algılamaya hazır olma ve reddedilmeye karşı aşırı tepki gösterme olarak tanımlanmaktadır.” (Downey ve Feldman, 1996; akt. Şirvanlı Özen ve Güneri, 2018). Reddedilme kaygısı sadece karşı cinse karşı duyulmamakta, aileye, arkadaşa, öğretmene karş...

Sara'nın Hikayesi

AFGAN BİR KADININ 4 ÇOCUĞUYLA UMUDA YOLCULUĞU Yüce Allah’ın adıyla, Benim adım SARA. Size bir göçmen kadın olarak yaşadığım zorlukları, göç hikayemi ve başımdan geçenleri anlatmak istiyorum. Afganistanlıyım, 5 çocuğum var; 3 kız, 2 erkek olmak üzere. Ne yazık ki sevgili eşim, ben en küçük oğluma hamileyken Taliban tarafından şehit edildi. Yalnız bir kadın olarak 5 çocuk büyütmek gerçekten çok zordu. Ben onlar için yaşadım; onların sevinciyle sevindim, onların üzüntüsüyle üzüldüm. Bütün zorluklara ve imkansızlıklara rağmen çocuklarımı okutmak için çok çaba verdim çünkü onları hem çok seviyor hem de eğitimlerini çok önemsiyordum. Çocuklarıma hediye olarak iyi birer insan olmalarını armağan etmek istiyordum ve hala da istiyorum. Zor olsada hayatımız bir şekilde iyisiyle kötüsüyle ilerledi ve yıllar böylelikle geçti. Kızlarım büyüdüler güzel birer genç kız oldular.  2015 yılına geldiğimizde en büyük kızım evlendi. Her şey çok güzel ilerliyordu, ta ki 2016’da Taliban’a mensup bir aile e...

Kadın Başarısını Konu Alan Eşsiz Sinema Eserleri

  Bütün kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü en içten ve samimi dileklerimle kutlarım! Sizler için seçtiğim eşsiz eserleri anlatmaya geçmeden önce, ülkemiz ve dünyada kutlanan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün artık daha bir anlamlı ve derin mesajlar içererek, biraz buruk kutlandığını gözlemliyorum. Bu durumun olağan sebebi, kadına şiddet ve kadın cinayetlerinin ülkemizde çok hızlı bir şekilde artıyor olmasıdır. Kadına verilen değerin günden güne artması beklenirken, toplumda artık bu tarz şiddet vakalarının görülmemesi gerekirken durum tam tersine gidiyor gibi görünüyor. Bu yaşadığımız toplumun ciddi sorunlarla boğuştuğunu gösteriyor. Hala eşitlik, özgürlük, adalet ve evlilik gibi kavramların toplumumuzun bazı kesimleri tarafından yanlış anlaşıldığını düşünüyorum. Ayrıca artık bu şiddet eğiliminin, tamamen kişisel taşkınlıklardan kaynaklanmayıp, bir şiddet kültürünün oluşmaya başladığını görüyorum. Acilen toplumca bir şeyleri düzeltip ahlaksal, sosyal ve ekonomik olarak kadınları...

İlham Veren Kadınlar: Ümmiye Koçak ve Keziban Özgül Yagal

  “Zayıftım, itildim. Gücüm yetmedi, dövüldüm. Ben kadınım. Gözyaşlarımı içime akıttım.  Sahipsiz kalma dediler. Sustum. Ellerini kaldırdılar. Karşılık verme dediler. Öldürüldüm. Kimi zaman yemek pişmemiş dediler. Çocuk doğuramıyorsun sen hastalıklısın dediler. 14 yaşında ev işi bilmezdim. Beceriksiz dediler, dövdüler. Ruhum incindi. Bedenim incindi. Ben kadınım. Beni balkondan attılar. İntihar etti dediler. Sokağın ortasında kurşuna dizdiler. Namusumu temizledim dediler. Ben kadınım. Çocuğumun gözlerinin önünde boğazımdan bıçaklandım. Feryatlar içinde son nefesimi verdim. Ben kadınım. Parçalara ayrılarak yakıldım. Kül oldum. Sesimi duyuramadım. Ben kadınım. Bedenim bir varile yakıldı ve üzerine beton döküldü. Ben Ayşe'yim, Fatma'yım, Pınar’ım, Özgecan'ım, Emine'yim...” Bizim okurken bile hayal etmekte zorlandığımız, kalbimizin, ruhumuzun kaldıramadığı bu olayları, kadınlarımız bir yerlerde yaşadılar ve yaşamaya devam ediyorlar.  Bir çiçek soldu. Gökyüzü karardı....

Birileri Var

  Aslında kadın dendiğinde tecavüz veya taciz haberleri ile kucaklaşmaktan tiksindiğim için size güçlü kadınların hikayelerini yazmak istemiştim, nasıl bir dünyada yaşadığımı unuttuğum içinmiş bu umutlu ruh hali. Bugün 7 Mart, cami şadırvanında tecavüze uğrayan 10 yaşında bir kız çocuğu ve Samsun’da kızının gözleri önünde dakikalarca dövülen kadının haberi ile devam ediyorum güne. İnanması çok zor ama hepsinin videosu var sevgili okur. Modern dünyanın kronik hastalığı bu, her gördüğünü başkalarına da göstermek için arşivlemek ama suya sabuna dokunmamak. Bir yerde sabit oturduğunuz zaman sizi izleyen insanlara kitlenmenin, o kokuya benzer bir kokuyu toplum içinde duyunca kanınızın çekilmesinin, aniden dokunulduğunda tüm bedeninizin donmasının ve sıklıkla gelen tiksinme halinin ne olduğunu biliyor musunuz? Tıpta tanımı var mı bilmiyorum, biz coğrafya fobisi diyoruz. Birinin gerçekten sizi sevdiğine inanmamak, şefkatin olası bir taciz için hazırlık olduğunu hissetmek, yazdığını...

Havva'dan Miras

                   Doğdu. Kalmayı dilediği yerden büyük bir sancıyla ayrıldı. Çıkıp geldiği bu yer kedilerle doluydu. Onlarla büyüyeceğinden habersiz, odanın tozlu havasını çekti ciğerine. Havva ve Âdem’in cehennemine gelmek elbette ki kolay olmayacaktı.  Kocaman gülümsemesi ve küt kesilmiş saçlarıyla etrafına neşe saçan bir çocuktu. Yüzündeki bu ifade daim olduğu sürece kaç yaşına gelirse gelsin hep aynı kız olarak kalacak, o olduğu onu yıllar sonra görenler tarafından anlaşılmaya devam edecekti. Yüzündeki bu tatlı ifade ardında sevgi, merak ve umut barındırmaktaydı. Sevgisi, çevresindeki her bitki ve hayvan tarafından hissedilmekteydi. Emekle suladığı çiçekler tüm güzellikleriyle açar ona adeta teşekkür eder; başını okşadığı her kedi bacakları arasında mırıltılarla dolaşırdı. Lakin insanlar arasında sevgisini bu samimiyetle karşılayamayanlar oldu. Okulundaki öğretmenleri, yıllarını birlikte geçirdiği arkadaşları onu hep çok sevdi....