Ana içeriğe atla

SES


Hayatımız sesle başlar. Peki ya, sesle mi devam eder? Ses çıkarmak nedir? Bebekken ses çıkarabiliyor olmak, büyüdükçe ses çıkaramamaya mı evrilir? Ses çıkarabilmek bir insanın psikolojik hayatı için nasıl bir ihtiyaçtır sizce?

2015’deki bir habere göre, her 4 saatte bir 1 kadın tecavüze uğruyor. Her kadın hayatının en az bir döneminde tacize uğradı. Eminim ki, bu sayı kadınlar için hayatlarında bir kere başlarına gelen bir şey de değil. Hepimiz tacize uğradık. HEPİMİZ! Bu cümlenin trajikliği her sabah uyandığımda beynimi zonklatıyor. Yine 2015’deki aynı habere göre Türkiye’de kadınların %38’i yaşamlarının herhangi bir döneminde fiziksel ya da cinsel şiddetten birine maruz kalıyor. Ve yeniden eminim ki, hepimiz hayatımızda psikolojik şiddete uğradık. Hatta belki de uğramaya da devam ediyoruz. Evet, yine, HEPİMİZ! Bu cümle de her an beynimi ve ruhumu sarsan bir cümle. İşin acı tarafı, bu cümlelerin doğru olması. Keşke doğru olmasaydı ve ben bunları yalnızca “kafasından uyduran bir kadın” olsaydım. Tecavüz ve taciz deneyimi sanki doğduğumuzda bize paket olarak sunulan bir servis gibi. Bu deneyimleri yaşamanın asıl acı tarafı ise toplumun yıllardır kadına yüklediği suçluluk hissi. Tecavüze ya da tacize uğrayan kadın her daim kirlenmiş olarak görüldü. Asıl kirli olanın fail olduğu her zaman akıldan çıktı. Sırf toplum tarafından ismi “kızlık zarı” olarak konan bir yapıdan ötürü kadın kirli, fail ise özgür oluyor. Kadın türlü suçlayıcı bakışlara, ayrımcılığa maruz kalırken erkek bir yerde sigarasını içip yaptığını övünerek anlatıyor. Erkek için övünülecek, kadın içinse ölünecek bir deneyim. Toplum kadını yaşarken öldürmek için elinden geleni yapıyor. Bununla kalmıyor, “namusun temizlenmesi” için, kadın tecavüzcüsüyle zorla evlendiriliyor. Evet, tecavüzcüsüyle. Ya da kadın öldürülüyor. Tüm bunlar yüzünden tecavüze ya da tacize uğrayan kadın biliyor ki insanlar ona farklı gözle bakacak, onu ayrıştıracak, onu suçlayacak, ona yardım etmeyecek. Bugün çok şükür ki büyümeye başlayan bir kadın dayanışması var evet ama kadın biliyor ki kendi etrafı, kendi sevdikleri ona yardım etmeyecek. Çünkü ataerkil bir toplum her zaman erkekten yana olacak. Hatta tecavüz eden, taciz eden, psikolojik ve fiziksel şiddet uygulayan o erkekler twitterda kadınlar gününde türlü süslü cümlelerle tweet atıp beğeni toplayacak. O sırada kadın bunları gözleri yaşlı okuyacak. Kendi gününde ve diğer günlerde susacak. Evet, söylenenin aksine (!), kadın çok uzun süre susuyor bu deneyimleri yaşadığında. Hatta kadın, sırf babasından gördüğü psikolojik şiddetle büyüdüğü için, eşinden gördüğünün psikolojik şiddet olduğunun farkına bile varmıyor. Kadın, yaşadığı tecavüz veya tacizi veya şiddeti hemcinsine bile anlatamıyor, utanıyor. Kadın bazen görüyor ki, hemcinsi bile erkeğe hak verebiliyor. Tüm bunların arasında aslında güçsüz görülen kadın, olanca gücüyle tek başına savaşıyor. Çünkü kadına yalnızca susmak kalıyor. 

Bu yüzden kadının bir SESE ihtiyacı oluyor. Bağırabilmeye, haykırabilmeye, gerekirse ağlayarak, gerekirse çığlık çığlığa bağırabilmeye ihtiyacı oluyor. İçine atılanları boşaltabilmeye, asıl suçluyu, asıl kirliyi gösterebilmeye ihtiyacı oluyor. Söylemek, dile getirmek kadının psikolojisini mahveden tüm bunların iyileşebilmesi için ilk ihtiyaç oluyor fakat kadının susması için çoğu kişi elinden geleni yapıyor. Bu yazıyı bu yüzden yazıyorum. Tecavüzle, tacizle, şiddetle, cinayetle sessiz bırakılmış tüm kadınların sesi olabilmek adına. Etrafta ne kadar sessizlik olursa olsun, bir yerlerde kadına iyi gelebilecek sesler olduğunu göstermek adına. Yalnız olmadıklarını, yalnız olmadığımızı göstermek adına. Anıtsayaç’da göreceğimiz üzere, 2021’in henüz Mart ayında olmamıza rağmen, 77 kadın öldürülmüş şimdiye kadar. İçler acısı. Evet, Emine Bulut’un, Özgecan Aslan’ın, Pınar Gültekin’in ve daha nice güzel kalbin sesini kestiler. Onlar için, hala burada olduğumuzu göstermek ve onlar için de bağırdığımızı göstermek için yazdım. 

Birbirimizin sessizliğine ses olmaya devam edelim, biz bağırdıkça güçleneceğiz, inanın, tüm bunlar geçecek, çiçek açacak her yer ve biz bir gün mutluluktan bağıracağız!

Ne diyordu Birhan Keskin ve Aslı Serin; “Yeter artık, yeter çıkalım zıvanadan.”


                                                                                                                       Ceren Öztürk


KAYNAKÇA

Haber sitesi: https://www.milliyet.com.tr/gundem/her-4-saatte-1-kadin-tecavuze-ugruyor-2015440

Anıt Sayaç: Birhan Keskin ve Aslı Serin’in kadın cinayetleri üzerine yazdıkları bir şiir. Şiiri okumak için: http://kadincinayetlerinidurduracagiz.net/haberler/1987/oldurulen-kadinlarin-anisina 

Bu şiirle birlikte aynı zamanda seneler içindeki kadın cinayetlerini gösteren bir sayaç sitesi açıldı. O zamandan beri o sene kaç kadın öldürüldüyse gösteriyor bu site: http://anitsayac.com/ 

Tüm kadınların isimlerini ve ölüm haberlerini de içeren bu site dijital bir anıt. Evet, baktıkça sinirden boğazınız yanıyor ve gözleriniz doluyor. Anıt Sayacı hiç unutmuyorum. Siz de unutmayın. Baktıkça insanın daha çok bağırası geliyor! 




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HAYAT GÜZELDİR FİLM ANALİZİ

                 Filmimiz, baş kahramanı cüretkâr, konuşkan, umursamaz bir adam olan Guido’nun amcasının yanında garson olarak çalışmaya başlaması ve Dora isminde bir öğretmene âşık olup evlenmesiyle başlıyor ve ailesiyle birlikte 2. Dünya savaşı sırasında Yahudilerin toplandığı bir esir kampına düşmesiyle devam ediyor. Bu esir kampında Guido küçük oğlunu yaşatabilmek için ona bunun bir oyun olduğunu hiç kimseye görünmeden saklanabilen ve hayatta kalanın en sonunda kocaman gerçek bir tanka sahip olacağını söyler çünkü oğlunun en sevdiği oyuncak tanktır. Böylelikle Guido oğlunun bu yıkıcı durumdan etkilenmemesini ve durumu bir oyunmuş gibi algılamasını sağlamış oldu İnsanın hayata tutunması için her zaman bir motivasyona ihtiyaç duyduğu gerçeği aslında filmde baş karakterimiz Guido’nun ailesi için kampta hayatta kalma mücadelesi vermesi, ailesinin bütünlüğünü korumaya çalışması, çocuğunun sağ kalması için çabalaması aslında belki de fizik...

Taklit Hastalıktan Dayatılan Hastalığa Munchausen Sendromunun Analizi

İnsanı bedensel, ruhsal ve sosyal bileşenlerin bir bütünü olarak düşündüğümüzde, bu bütünlüğün korunması ve sürdürülmesi sağlıklı olmayı temsil etmektedir. Bu iyilik halinin ortadan kalkması ise hastalığı ifade eder. İnsanların hastalık davranışları, hastalığın akut veya kronik olmasından, hasta kişinin sosyo-ekonomik ve kişisel özelliklerinden etkilenebilmektedir. Sayılan bu özellikler aynı zamanda hastalığa karşı gösterilen psikolojik tepkilerin de belirleyicisi olabilmektedir. Hastalık yüzünden çekilen acı ve bu acının kişinin hayatında yarattığı etki, o kişinin psikolojik sağlamlığının düzeyine göre daha hafif veya daha şiddetli hale gelebilir. Psikolojik sağlamlık, kişinin yaşadığı zor durumlar karşısında ruh sağlığını koruyabilme kapasitesi ve bu durumlara “uyum sağlama yeteneği” (Öz ve Bahardır Yılmaz, 2009, s.83) olarak açıklanmaktadır. Psikolojik sağlamlığı etkileyen en önemli faktörlerden biri ise sosyal destektir. Kronik hastalığı olan kişilerle yapılan bir çalışmada, algı...

OSB ve Taklit Becerisi

            Taklit, erken çocuklukla birlikte gelişen sosyal bir etkileşim becerisidir. Bu beceri, çocukların hem sosyal hayatında hem de yeni bilgi ve beceri kazanmalarında önemli rol oynamaktadır (Ingersoll, 2008b; Ingersoll ve Lalonde, 2010). Ayrıca, taklidin iletişimsel yönü ele alınırsa; ebeveyn- bebek arasındaki ilk etkileşim aracı olduğunu da söyleyebiliriz (Turan ve Ökçün-Akçamuş, 2013). Örneğin, bebekler karşılıklı gülümseyerek ya da çeşitli jest ve mimikler yaparak ebeveynlerinin çeşitli ses ve hareketlerini taklit ederler ve böylelikle aslında onlarla iletişime geçmiş olurlar.          Taklidin diğer bir işlevi olan öğrenmek ise, çocuklara fiziksel ve sosyal çevrelerini keşfetme şansı tanıdığı gibi bu çevrelerden çeşitli deneyimler öğrenmesini de sağlar. Bu öğrenme sadece sosyal değil aynı zamanda bilişseldir de çünkü taklit becerisinin denem- yanılma ya da problem çözme gibi ö...