Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mayıs, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

2. Sayımız: Kaçış

 Günlük hayatımızda ve önemli kararlarımızda ve daha birçok şeyde kaçıyoruz belki de. Terapiye gittiğimizde kaçıyor, terapiye gitmeyerek kaçıyor, dirençlerimiz yüzünden gerçeklerle yüzleşmekten en çok da kendimizle yüzleşmekten kaçıyoruz. Evlilikten, hafızamızdan, kendimizden, hayattan kaçıyoruz belki de. İnsan yaşamına ve psikolojisine baktığımızda "Kaçış" hayatımızın birçok yerinde görülebiliyor. İnsanoğlu kaçıyor. Peki neden? Bu sayımızda sizlerle kaçtığımız şeyleri ve sebeplerini buluşturmayı denedik. Umarız zevkle okuyacağınız ve birçok şey öğreneceğiniz bir sayı hazırlayabilmişizdir. İkinci sayımız olan Kaçış sayısı sizlerle. Şimdiden iyi okumalar dileriz. Editörler: Ceren Öztürk & Sena Karataş

Ayşe Zeynep Kaya'dan Kaçış Temalı Çizimler

Bağlanmaktan Kaçış

Bağlanmaktan Kaçış/ Yalnızlık Paradoksu Bu yazı ilişkiye başlamakta zorlananlar ya da ilişki istemiyorum canım ya böyle iyiyiz diyenlere maruz kalanlar için olacak. Yalnızlık Paradoksu Nedir? Yalnızlık paradoksu ya da yalnız kalma paradoksu dediğim şey, aslında yalnız kalmayı isterken, aynı zamanda da istemeyişimizi ifade ediyor. Hem istiyoruz hem istemiyoruz ve her ikisinde de son derece samimiyiz. Nasıl oluyor peki bu? Şöyle, bazılarımız yalnız kalmak istiyoruz çünkü yalnız kalmamayı seçtiğimizde bu seçimimizle birlikte gelecek olanlardan epey korkuyoruz.  Aynı zamanda yalnız kalmak istemiyoruz, çünkü inkar ederek yok edemeyeceğimiz temel duygusal ihtiyaçlara sahibiz: Sevgi, güven, bağlılık, ait olma, kabul, anlayış, değerlilik, yeterlilik...  Bu ihtiyaçları inkar ederek, görmezden gelerek, bütünleşmenin dolayısıyla kendimizi gerçekleştirmenin önüne geçiyoruz, iç dünyamızda –ve böylece dış dünyada da- tam doyum alamıyoruz, içimizde bazı bölümlere ulaşamıyoruz, s...

Bilinmezden Kaçmak

Bilinmezden korkardım çocukken. Annemin oraya gitme demesine gerek kalmadan karanlık gördüğüm her odadan biraz daha aydınlığa kaçardım. Aklımın almadığı bir korkuyla tanımadığım yüzlerle dolu odanın duvarlarındaki fotoğraflara bakarken aynı korkuyu büyüttüğümü hissettim içimde. Neden burada tutulduğumu, buraya nasıl geldiğimi bilmiyordum.  Bu zamana kadar yaptığım bütün kaçma planları başarısızlıkla sonuçlandı. Anneme haber verebilsem gelip beni al diyebilseydim. Keşkelerimi bir kenara bırakıp korkumu biraz olsun içime gizleyip telefon dedikleri o aleti elime aldığım ilk anda donakaldım. Bu insanlar teknolojinin çok ilerisinde bir şey kullanıyorlardı iletişim için. Üç boyutlu bir kağıdı andıran bu cisimde ne bir tuş ne de bir işaret vardı. Dümdüz bir karartı. Çözülmeyen şifrelerle dolu. Kim bilir kaç gündür buradaydım. Kaç gündür hapsediliyordum. İçimi kemiren endişenin esiri olmadan sağlıklı düşünmek için son enerji kırıntılarımı harcıyordum. Ne işe yaradığını bir türlü anlam...

BENLİKTEN KAÇMAK: SOSYAL MEDYA

Özellikle 20. ve 21. yüzyılı etkileyen internet kullanımı ve yine ondan oluşan sosyal medya, artık bir gündelik ihtiyaç haline gelmesiyle beraber; bireyler arasındaki ilişkilerin, toplumsal yargılama veya yüceltmenin, öğrenmenin, eleştirmenin ve konumuz olan “benlik yaratmanın” bir parçası haline gelmiştir. Bu yazıda sosyal medya mecraları üzerinden bireylerin kendi yarattığı ya da yaratmak durumunda kaldığı birden fazla benlikle birlikte, var olan bir “benden” kaçmanın mümkün olup olmayacağı tartışılacaktır. Kullanılan mecraların birçoğunun (Facebook, Twitter, Instagram, Linkedln, Tinder, vs.) temeline bakıldığında bireylerin sanal ortamlarında sosyalleşmesi üzerine kurulu olduğu görülür. Aslında bireylerin birbirlerini tanımasına ve kendilerini tanıtmasına fırsat veren bu mecralarda çoğu zaman bireyler farklı benlikler yaratarak farklı “senaryolarda” rol alabiliyor. William James’e göre bireyler farklı izleyicilere kendini kabul ettirebilmek için, stratejik olarak gösterd...

Yaraya Merhem Yöntemleri: Eternal Sunshine of The Spotless Mind Film Analizi

“Birini aklınızdan silebilirsiniz, ama onu kalbinizden atmak bambaşka bir hikayedir.” Unutmak kimi zaman nimetten sayılabilecek, kimi zamansa kişiye ızdırap verebilecek bir olgu olarak hayatımızda yer ediyor. Hiçbir şeyi unutmadan yaşadığımız düşüncesine derinlemesine bir bakış attığımızda, bunun neredeyse bir korku filminden farksız olacağı kolaylıkla dile getirilebilir. Bir babanın kaza geçirmesi, yavru bir kedinin ölümü, kanayan dizin acısı, kalp kırıklığı, sancılar… Zaman geçiyor, neredeyse her şey bilinç tarafından kabul görmeye başlıyor. Lakin bu, yaşadığımız olayların benliğimizde derinlemesine bir yer ettiği gerçeğini katiyen silip atamıyor. Hatırladığımız veyahut da unuttuğumuz pek çok şey zihnimizin bir köşesinde yer etmeye devam ediyor; ve gün geliyor ya acımasızca karşımıza çıkıveriyor, ya da çağrışımlarla tekrar tekrar hatrımıza geliyorlar. Pişen yemeğin kokusu küçüklüğümüzü, gördüğümüz bir bakış eski bir dostumuzu, güneşin yansımasıyla ışıldayan deniz eskilerde hisse...

Son Kaçış

Hayat, zorluklarla başa çıkabildiğimiz kadar bizi mutlu edebilir. Her deneyim, kendine özgü bir yapıya sahiptir. Bazıları kolaydır çabucak üstesinden gelebiliriz, bazıları ise zorludur ve bizi çok kötü etkileyebilir. Bu uzun ve yorucu yolda öyle anlarla karşı karşıya kalırız ki üstesinden gelemeyeceğimizi düşünürüz. Zihinsel hastalıklar, kayıplar, travmalar, psikozlar, uzun süren depresyon ve stres... Bunlara örnek olarak verebileceğimiz bir liste dolusu durum vardır. Oysa ki hayat ne bunlarla bizi memnun eder ne de bunların yaşanmadığı kaygısız bir hayattan memnun kalabiliriz. Biz insanoğlu hep bir kaçış için programlanmış mekanizmaların bir bütünüyüz.  İntihar işte bu kaçışların en sonuncusu ve belki de en ürkütücüsüdür. Çevresinde yarattığı yıkıcı etkisinden dolayı her zaman kötü anılmış, neredeyse tüm dinler ve kültürlerde olumsuz karşılanmıştır. İnsanı bu duruma sürükleyen sebep ne olursa olsun, intiharı bir kaçış mekanizması olarak görmek mümkündür. Bu mekanizma yaşanı...

Sosyal Bir Bakış: Evlilik

Evlilik, geniş kapsamlı bir kavram olup birçok kuramcı ve araştırmacı tarafından farklı yönleriyle tanımlanmaya ve açıklanmaya çalışılmıştır.Evlilik, insanlık tarihi bağlamında değerlendirildiğinde; kural ve ilkelerle düzenlenmiş, yeni ve farklı bir yapı olması sebebiyle insanlık tarihinde önemli bir konumda olduğu görülmüştür. Bu bağlamda evlilik ve temeli evlilik ilişkisine dayanan aile kurumu çeşitli grup, kavim ve topluluklarda temel yapı olarak görülmüştür. Kültürlerde ve topluluklarda farklı şekillerde kendisini gösteren bir kurum olması ile birlikte, kadın ve erkeğin bir araya gelerek ilişkilerini yasa ve kurallarla güvence altına aldığı, aynı zamanda haklarının yasalar tarafından korunduğu bir sistemdir. Evliliğin hukuki boyutunun yanında kişinin biyolojik, psikolojik, ruhsal, cinsel ve aşkınsal gibi birtakım çeşitli yönlerini de barındıran bir sistem bütünüdür. Kadın ve erkeğin bu sistemindeki bağı kuvvetlendirerek, çocukla birlikte bir aile kurumunu sağlıklı yürütebil...