Ana içeriğe atla

Son Kaçış



Hayat, zorluklarla başa çıkabildiğimiz kadar bizi mutlu edebilir. Her deneyim, kendine özgü bir yapıya sahiptir. Bazıları kolaydır çabucak üstesinden gelebiliriz, bazıları ise zorludur ve bizi çok kötü etkileyebilir. Bu uzun ve yorucu yolda öyle anlarla karşı karşıya kalırız ki üstesinden gelemeyeceğimizi düşünürüz. Zihinsel hastalıklar, kayıplar, travmalar, psikozlar, uzun süren depresyon ve stres... Bunlara örnek olarak verebileceğimiz bir liste dolusu durum vardır. Oysa ki hayat ne bunlarla bizi memnun eder ne de bunların yaşanmadığı kaygısız bir hayattan memnun kalabiliriz. Biz insanoğlu hep bir kaçış için programlanmış mekanizmaların bir bütünüyüz. 
İntihar işte bu kaçışların en sonuncusu ve belki de en ürkütücüsüdür. Çevresinde yarattığı yıkıcı etkisinden dolayı her zaman kötü anılmış, neredeyse tüm dinler ve kültürlerde olumsuz karşılanmıştır. İnsanı bu duruma sürükleyen sebep ne olursa olsun, intiharı bir kaçış mekanizması olarak görmek mümkündür. Bu mekanizma yaşanılan olayların bir çıkış yolu olmadığını ve artık bu olaylarla başa çıkmaya çalışmanın anlamsız olduğunu düşündürür. İçinde bulunulan durum ile, kişinin elindeki kaynak ve sahip olduğu yetenekler arasındaki denge bozulmuş gibi görünür. Bu algı süresi içerisinde kişi, yapabileceği tek şey olan kaçmayı tercih eder. O an geldiğinde insan sadece sevdiği bir şeyi bile düşünürse bu fikrinden anında vazgeçebilir. Cesaret kırılmış, yaşama motivasyonu erozyona uğramış ve amaçlar anlamsızlaşmıştır. 
Konuyu tamamen farklı bir açıdan ele aldığımızda, intihar edebilen tek canlı türü olarak insanı öne sürebiliriz. Bunun sebebi, ölüm kavramını anlayabilen ve bunun üzerine düşünebilen tek canlının insan olmasındandır. Biz yaşadığımız çevrede, dil, din ve kültür gibi yapılar sayesinde ölüme farklı anlamlar yükleyebilen canlılarız. Zıtlık içerisinde görünen durum ise ölümü anlayabilen tek canlı grubu olarak sadece bizim intihar ediyor olmamız. Tüm toplumsal karşıtlıklara rağmen bir seçim yapıp kendi hayatımızı sonlandırabiliyoruz.
İntiharın yıkıcı etkisi ailede ve yakın çevrede kalıcı bir etki yaratır. 
Cesaret; kaçmak yerine kalıp, elinden geleni ortaya koymak ve ne pahasına olursa olsun devam etmektir. “Daha iyisini yapabilirim, daha çok çabalayabilirim.” diyebilmek bizi insan yapan eşsiz bir özelliktir.
Kısacası intihar kaçışların sonuncusu ve en acımasızıdır. Bence gelecek nesillere bu süreç hakkında bilgiler verilmeli ve özellikle gençlere, bu durumun örnek alınmaması gereken bir durum olduğu anlatılmalıdır. İntihara karşı insanların kendilerine güçlü bir amaç edinmeleri, sosyal bağlarını güçlendirmeleri önerilebilir. Yaptığımız seçimlerin ve davranışların farkında olmak ve geleceği şekillendireceğini bilmek gerekir. İnsan; yaşayan, yaşatan ve yaşama değer verendir.

Cem Altıparmak



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HAYAT GÜZELDİR FİLM ANALİZİ

                 Filmimiz, baş kahramanı cüretkâr, konuşkan, umursamaz bir adam olan Guido’nun amcasının yanında garson olarak çalışmaya başlaması ve Dora isminde bir öğretmene âşık olup evlenmesiyle başlıyor ve ailesiyle birlikte 2. Dünya savaşı sırasında Yahudilerin toplandığı bir esir kampına düşmesiyle devam ediyor. Bu esir kampında Guido küçük oğlunu yaşatabilmek için ona bunun bir oyun olduğunu hiç kimseye görünmeden saklanabilen ve hayatta kalanın en sonunda kocaman gerçek bir tanka sahip olacağını söyler çünkü oğlunun en sevdiği oyuncak tanktır. Böylelikle Guido oğlunun bu yıkıcı durumdan etkilenmemesini ve durumu bir oyunmuş gibi algılamasını sağlamış oldu İnsanın hayata tutunması için her zaman bir motivasyona ihtiyaç duyduğu gerçeği aslında filmde baş karakterimiz Guido’nun ailesi için kampta hayatta kalma mücadelesi vermesi, ailesinin bütünlüğünü korumaya çalışması, çocuğunun sağ kalması için çabalaması aslında belki de fizik...

Taklit Hastalıktan Dayatılan Hastalığa Munchausen Sendromunun Analizi

İnsanı bedensel, ruhsal ve sosyal bileşenlerin bir bütünü olarak düşündüğümüzde, bu bütünlüğün korunması ve sürdürülmesi sağlıklı olmayı temsil etmektedir. Bu iyilik halinin ortadan kalkması ise hastalığı ifade eder. İnsanların hastalık davranışları, hastalığın akut veya kronik olmasından, hasta kişinin sosyo-ekonomik ve kişisel özelliklerinden etkilenebilmektedir. Sayılan bu özellikler aynı zamanda hastalığa karşı gösterilen psikolojik tepkilerin de belirleyicisi olabilmektedir. Hastalık yüzünden çekilen acı ve bu acının kişinin hayatında yarattığı etki, o kişinin psikolojik sağlamlığının düzeyine göre daha hafif veya daha şiddetli hale gelebilir. Psikolojik sağlamlık, kişinin yaşadığı zor durumlar karşısında ruh sağlığını koruyabilme kapasitesi ve bu durumlara “uyum sağlama yeteneği” (Öz ve Bahardır Yılmaz, 2009, s.83) olarak açıklanmaktadır. Psikolojik sağlamlığı etkileyen en önemli faktörlerden biri ise sosyal destektir. Kronik hastalığı olan kişilerle yapılan bir çalışmada, algı...

OSB ve Taklit Becerisi

            Taklit, erken çocuklukla birlikte gelişen sosyal bir etkileşim becerisidir. Bu beceri, çocukların hem sosyal hayatında hem de yeni bilgi ve beceri kazanmalarında önemli rol oynamaktadır (Ingersoll, 2008b; Ingersoll ve Lalonde, 2010). Ayrıca, taklidin iletişimsel yönü ele alınırsa; ebeveyn- bebek arasındaki ilk etkileşim aracı olduğunu da söyleyebiliriz (Turan ve Ökçün-Akçamuş, 2013). Örneğin, bebekler karşılıklı gülümseyerek ya da çeşitli jest ve mimikler yaparak ebeveynlerinin çeşitli ses ve hareketlerini taklit ederler ve böylelikle aslında onlarla iletişime geçmiş olurlar.          Taklidin diğer bir işlevi olan öğrenmek ise, çocuklara fiziksel ve sosyal çevrelerini keşfetme şansı tanıdığı gibi bu çevrelerden çeşitli deneyimler öğrenmesini de sağlar. Bu öğrenme sadece sosyal değil aynı zamanda bilişseldir de çünkü taklit becerisinin denem- yanılma ya da problem çözme gibi ö...