“Birini aklınızdan
silebilirsiniz, ama onu kalbinizden atmak bambaşka bir hikayedir.”
Unutmak kimi zaman nimetten sayılabilecek,
kimi zamansa kişiye ızdırap verebilecek bir olgu olarak hayatımızda yer ediyor.
Hiçbir şeyi unutmadan yaşadığımız düşüncesine derinlemesine bir bakış
attığımızda, bunun neredeyse bir korku filminden farksız olacağı kolaylıkla
dile getirilebilir. Bir babanın kaza geçirmesi, yavru bir kedinin ölümü,
kanayan dizin acısı, kalp kırıklığı, sancılar… Zaman geçiyor, neredeyse her şey
bilinç tarafından kabul görmeye başlıyor. Lakin bu, yaşadığımız olayların
benliğimizde derinlemesine bir yer ettiği gerçeğini katiyen silip atamıyor.
Hatırladığımız veyahut da unuttuğumuz pek çok şey zihnimizin bir köşesinde yer
etmeye devam ediyor; ve gün geliyor ya acımasızca karşımıza çıkıveriyor, ya da
çağrışımlarla tekrar tekrar hatrımıza geliyorlar. Pişen yemeğin kokusu
küçüklüğümüzü, gördüğümüz bir bakış eski bir dostumuzu, güneşin yansımasıyla
ışıldayan deniz eskilerde hissedilmiş, şimdilerdeyse iç burkan huzuru, duyulan
bir melodi büyük özlemleri insana anımsatabiliyor. Peki tüm bunlarla yaşamak mı
yoksa bu güzel anıların yanı sıra tadılan hüzünlü anıları silip atmak mı acıya
ilaç olur?
Yaşayarak
felsefesini kendi iç benliğimde kurduğum “Yaraya Merhem” yöntemlerinden biri şimdilerde
acı veren eski güzel anıları saklayarak yaşama yolu. Bir kalp kırıklığı
yaşadığımızda “Bu seni güçlendirecek göreceksin.” dendiğinde durum daha da
çekilmez olabiliyor. Fakat acı da mutluluk da yaşanmayı hak ediyor. Aslına
baktığımızda, işin sırrı, kendimizi koruma mekanizmalarımızdan biri olan inkâr
yöntemini bir kenara bırakıp, yaşadıklarımızla yüzleşmekte bulunuyor. Bu
cümleme “korkusuzca yüzleşmek” tamlamasını koymak istemiyorum çünkü kimi zaman
korksak da bir şeyleri yapmamız ve sonuçlarına yine bu aynı kabul yöntemiyle
katlanmamız gerektiğine inanıyorum. Bu yöntem üç aşamayla işliyor. Birinci
aşama, acıyı olduğu gibi kabul etmek ve sızıyı olduğu kadarıyla hissetmek. İkinci
aşama, hissedilen burukluk ardından dinginleşme ve yorgunluğun ardından gelen
sakinlik. Üçüncü evre ise iyi veya kötü olarak yaşanan anıların hiçbirinin
öylesine yaşanmadığı gerçeğine tabi olmak ve bu hayatta tattığımız her anın
bize bir veya birden çok şey katacağına inanmak. Joel ve Clementine bunu tercih
etmedi. Belki de tercih etmedi demek onlara ve onlar gibi acı içerisinde
binlerce insana haksızlık olacak. Eğer hüzün dolu anılarımızı silip atmak
mümkün olsaydı ikinci yöntem olarak birçoğumuz bunu seçmez miydik?
Senaryosu Michel Gondry,
Charlie Kaufman ve Pierre Bismuth ile birlikte yazılan, yönetmenliği
Michel Gondry tarafından üstlenilen 2004 yapımı “Eternal
Sunshine of the Spotless Mind” adlı film tam olarak bu ikinci yöntemi seçen iki
sevgili üzerine yoğunlaşıyor. Clementine yaşadığı her anı dolu dolu yaşama
endişesiyle büyük bir enerjiyle hareket eden bir karakterken Joel, sıradan bir
hayatı olduğunu iddia eden sakin biri olarak karşımıza çıkıyor. Filmde
zihinlerden insanları ve hatıraları silen bir doktor ve ekibi bulunuyor. Hal
böyleyken hafızadan silme seçeneği daha kolay bir şekilde gerçekleştirilebilir
gibi duruyor lakin bunca gelişen teknolojiye rağmen bu yolun başarısızlığı
Clem’in eskisinden daha da sancılı halleriyle adeta sertçe yüzüne
vuruyor. Joel ve Clementine her ilişkide olması muhtemel olduğu gibi
güzel anların yanı sıra onları bunaltan, üzen, sinirlendiren anlar da yaşıyor.
Buna dair Clementine “Dalgaların oradaydın.
Seni uzaktan görebiliyordum. Ne garip, birinin sırtını çekici buluyorum
diyordum. Sonradan çok seveceğim ve en sonunda nefret edeceğim montunu
giymiştin.” cümlesini dile getiriyor.
Ve öncelikli olarak dayanamayıp bu yönteme o başvuruyor. Joel’in henüz hiçbir
şeyden haberi yokken onu zihninden siliyor. Daha sonradan bu durumdan haberdar
olan Joel’in o anki yüz ifadesine şaşkınlık ve kırgınlık aynı anda tecelli
ediyor ve adeta intikam almak istercesine bir anda kendisinin de Clem’i unutmak
istediğini dile getiriyor. “O beni unuttuysa ben de onu unuturum.” diyor ve ani
bir kararla Doktor Howard Mierzwiak’ın
kliniğinin yolunu tutuyor. Ondan anılarını silmek adına kendisine Clem’i
hatırlatacak her şeyi toplayıp getirmesini istiyorlar. Bu, Clem olmadan önceki
hayatına dönüşün başlangıcı. Lakin Uzm. Psk. Enes Kuş’un da bu film üzerine ele
aldığı makalesinde* dile getirdiği gibi, iki karakterin de eşyaları götürürken
yaptıkları bilinç dışı sakar eylemler ve kaza atlatmaları aslında bunu yapmak istemediklerine
dair bir işaret olarak görülüyor. Fakat öyle ya da böyle hafıza silme işlemi
başlatılıyor. Bu işlem sırasında anılar tekrar tekrar Joel’in zihninde
canlanmaya başlıyor ve Joel aslında bunu asla yapmak istemediğini anlıyor.
Doktorun daha öncesinde hiç karşılaşmadığı bir durum yaşanıyor. Joel işleme
karşı çok güçlü bir direnç gösteriyor. Anılarında Clementine’in de silinmemek
için mücadele ettiğini görüyoruz. Hatta kendini en derinlere, Joel’in zihninde
yatan en mahrem anıya saklamasını söylüyor. Başarılı olunacak gibi görünse de
maalesef ki bu olunamıyor. Nihayetinde Joel, Clem’e “Yine de hayatımı
kurtaracağını düşündüm, olanlardan sonra bile. Bir kez daha denersek her şey
farklı olabilirdi.” diyor. Bunun üzerine Clementine ise “Beni hatırla. Bunun
için elinden gelenin en iyisini yap. Belki de yeniden deneriz.” diyor ve
ardından kayboluyor. Ancak unutulan veya unutulmaya yüz tutmuş şey
hatırlanabilir.
Hikayenin başında ve
sonunda ise Joel ve Clementine’in kendi ellerinde olmadan, nevrotik bir şekilde
birbirlerine doğru yola çıkmaları, lekesiz bir zihinde sonsuz gün ışığının her
şeye rağmen ışıldamaya devam edeceği ifade ediliyor. Tüm çaba ve uğraşlara
rağmen kişinin gerçek aşkı asla unutamayacağı ve ondan vazgeçemeyeceği…
Son sahnelerden birinde,
Montauk’daki evde geçen sahnede, Joel’in pişmanlık ve hüzün dolu gözlerle “Keşke
kalsaydım, o zaman da şimdi de.” diye sayıklaması ve “Küçük bir çocuk
gibi korkmuştum.” demesi filmin en iç burkan sahnelerinden bir tanesi.
Sahnenin devamında ise Joel’in kapıyı kapatarak çıkmasından sonra Clem’in “Geri
dön vedalaşalım en azından. Vedalaşmışız gibi yapalım.” diyerek seslenişiyle
kapının aslında halen kapanmamış olduğu görülüyor. Ve Clem son olarak Joel’in
kulağına “Montauk’da benimle buluş.” diye fısıldıyor. Hafıza silme
işleminin bitişinden sonra, o kış soğuğunda birbirini yeniden bulan Clem ve
Joel birbirinden gitmenin asla mümkün olmayacağı gerçeğini bir kez daha görünür
hale sunuyor. Ve seyirciye, sevgiye karşı asla gurur yapmaması gerektiğini,
korktuğu şeyleri yenmek için mücadele vermesi gerektiğini, farklılıklara rağmen
aşkın yakalanabileceğini, aşkı asla yalnızlığa terk etmemesi gerektiğini
hatırlatıyor… Eğer ederse de dönüp dolaşıp yine onu bulacağını da unutturmadan…
*Psikoloji ve Sinema:
“Eternal Sunshine of the Spotless Mind” Psikanalitik Film Analizi, Ekim 2018
Ayşe Rüveyda AKGÜNGÖR
Yorumlar
Yorum Gönder