Ergenlik dönemi bir insanın yaşamında çocukluk ve yetişkinlik arasında köprü görevi gören, pek çok açıdan teferruatlı ve üzerinde hassasiyetle durulması gereken bir geçiş dönemidir.
Diğer dönemlerde olduğu gibi bu dönemde de genetik, sosyal, çevresel ve kültürel etkenler oldukça etkilidir. Bu dönemde ergen birey birtakım biyolojik ve fiziksel değişiklikler, yeni yaşantı ve gelişim evreleriyle karşı karşıyadır. Anne babayla, arkadaşlarla ve toplumdaki tüm diğer bireylerle ilişkiler yeni bir forma dönüşür. Aileden, öğretmenlerden ziyade yaşıtlarla ve karşı cinsle olan ilişkiler daha fazla yakınlaşır. Özellikle karşı cinsle ilk buluşmalar yapılır. İlk cinsel deneyim bu dönemde yaşanılabilir.
Ergenin düşünceleri diğer dönemlere kıyasla daha soyut ve idealisttir. Ergen, bedeninde olan biyolojik değişikliklere daha duyarlıdır.
Bu dönemde ergen benmerkezciliği en çok göze çarpan durumlardan bir tanesidir. Ergen benmerkezciliği, bireyin davranış şekli ve sahip olduğu görüntüsü konusunda öz farkındalığının (self-consciousness) artması halidir. Ergen ben merkezciliğinin Elkind’a göre iki mühim yapıtaşı bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi “hayali seyirci ve kişisel hikâye” kavramıdır. Bu kavrama göre ergen diğer insanların onunla kendisi gibi ilgilendiğine inanır. Bunun yanında abartılı ve dikkat çekici davranış şekilleriyle ilgiyi üzerine çekmeye çalışır. Görünür olmak ve sahnede olmak temel amaçlardan bir tanesidir. Sahnede olan ergene göre kendisi bir başrol oyuncusu çevresinde bulunan diğer insanlar ise seyircilerdir. Peki başrol oyuncusu sahnede bir performans sergilerken seyircilerin ona sürekli müdahale etmesi ona ne hissettirir? Buna ne kadar tahammül edebilir? İşte kanımca ergen çatışmalarının temelinde yatan sebeplerden bir tanesi de ergenin çevresinde bulunan ebeveynlerin ve diğer yetişkin insanların bu benmerkezciliği anlayamıyor olmasıdır. Bir başrol oyuncusuna müdahale edip sinirlendirmek, çatışmak yerine sahnedeyken alkışlamak varsa bir eksiği ve hatası sessiz, sakin ve uygun bir dille ardından söylemek gerekir.
Bir diğer yapıtaşı ise “kişisel hikâyedir.” Bu kavram ergen benmerkezciliğinin yenilmezlik ve biricik olma duygusuyla alakalı yanıdır. Örneğin; 14 yaşındaki Ece kendisiyle şu şekilde konuşmaktadır: ‘beni kimse anlamıyor. Özellikle ailemin benim ne hissettiğim ve ne istediğim konusunda hiçbir fikirleri yok.’ Ergen bireylerin sahip olduğu kişisel benzersizlik duyguları onları kendilerinin kimseyi anlamayacağı hissine kapılmalarına sebebiyet verir. Kendi biriciklik hislerini sürdürmek için hayallerle bezenmiş bir hikâye üretebilirler. Bu benzersizlik arayışı ve inanışı ayrıca onları hiçbir insanın anlayamayacağı konusundaki düşünceleri ergen çatışmasına sebebiyet verebilmektedir. Ebeveyn ile ergen arasında uygun iletişim kaynağı sağlanmadığında, bu inanç ve düşünceleri doğru yollarla ifade etmediklerine; ani çıkışlar, öfke patlamaları, ciddi fikir ayrılıkları ve dolayısıyla bir çatışma ortamı kaçınılmazdır.
Ergenlik döneminde birey bir kimlik arayışındadır. Bu bunalımdan kurtulma ve kendi gerçeklerini oluşturma doğrultusunda emin adımlarla ilerlemek ister. Gerek fiziksel, biyolojik gerek de duygusal tüm değişimler ergen bireyin üzerinde bir gerilim oluşturmakta ve aslında bu arayış süreci ancak iş birliği ile aşılabilmektedir.
Unutulmamalıdır ki bir ergenin ihtiyacı olan bir arkadaş değil, bir anne babadır. Hassas olan bu dönemlerde kurulan sağlıklı ilişkiler de bu yönde olmalıdır. Onların çevrelerinde çoğunlukla birden fazla arkadaşları olur ancak anne baba tektir. Nihayetinde bir kılavuzdur. Bilinenin aksine bu çatışmalar gelişimsel olumlu bir fonksiyon işlevi görmektedir. Yapılan bir araştırmaya göre ebeveynleriyle uyuşma içerisinde olmadığını dile getiren ergenler daha aktif bir kimlik arama sürecindedir.
Ebeveynler çocuklarının bir günde birer yetişkin olmasını bekler ancak ergen birey keşfetmek, sahnede olmak, merkezde olmak ister. Kimliğini sindirerek arayıp bulmak ve oluşturmak ister. Bu çatışmalar genelde ciddi konular yerine günlük konular ile ilgilidir. Örnek vermek istersem: oda temizliği, düzgün giyinmek, tutumlu olmak, ev kurallarına uymak vb. gibidir. Diğer birçok özellik gibi bu çatışmalar kültürlere göre farklılık göstermektedir.
Bu çatışmaların şiddetini azaltmak ve olumlu ergen gelişimi için anne-babaların sahip olması gereken bazı özellikleri şöyle ifade edebilirim. Ebeveynler ergenin yaşamına sürdürülebilir bir ilgi göstermelidir. Neticede ergen bağımsız olmak istediği kadar, görülmek ister. Olabildiğince ergenin bilişsel ve sosyo-duygusal gelişimini yakından tanımalı ve bu duruma uyum sağlamalıdırlar. Ergenin; başarı ve tavırlarıyla ilgili beklentilerini açık ve net bir şekilde açıklamalıdırlar. En mühimi ise çatışma ve problemlerle yapıcı bir biçimde mücadele etmenin yollarını öğretmelidirler.
Yağmur ÇİLENGER
Kaynak:
Yaşam Boyu Gelişim: Gelişim Psikolojisi, John W. Santrock, Çeviri Editörü: Prof.Dr. Galip Yüksel
Gelişim Öğrenme ve Öğretim: Kuramdan Uygulamaya, Prof.Dr. Nuray Senemoğlu
Yorumlar
Yorum Gönder