Ana içeriğe atla

Taklit Hastalıktan Dayatılan Hastalığa Munchausen Sendromunun Analizi


İnsanı bedensel, ruhsal ve sosyal bileşenlerin bir bütünü olarak düşündüğümüzde, bu bütünlüğün korunması ve sürdürülmesi sağlıklı olmayı temsil etmektedir. Bu iyilik halinin ortadan kalkması ise hastalığı ifade eder. İnsanların hastalık davranışları, hastalığın akut veya kronik olmasından, hasta kişinin sosyo-ekonomik ve kişisel özelliklerinden etkilenebilmektedir. Sayılan bu özellikler aynı zamanda hastalığa karşı gösterilen psikolojik tepkilerin de belirleyicisi olabilmektedir. Hastalık yüzünden çekilen acı ve bu acının kişinin hayatında yarattığı etki, o kişinin psikolojik sağlamlığının düzeyine göre daha hafif veya daha şiddetli hale gelebilir. Psikolojik sağlamlık, kişinin yaşadığı zor durumlar karşısında ruh sağlığını koruyabilme kapasitesi ve bu durumlara “uyum sağlama yeteneği” (Öz ve Bahardır Yılmaz, 2009, s.83) olarak açıklanmaktadır. Psikolojik sağlamlığı etkileyen en önemli faktörlerden biri ise sosyal destektir. Kronik hastalığı olan kişilerle yapılan bir çalışmada, algılanan sosyal desteğin artmasıyla birlikte hastalardaki depresyon düzeyinin azaldığı ve benlik saygısı düzeyinin arttığı görülmektedir (Symister ve Friend, 2003). Diğer yandan, psikolojik iyilik halinin sosyal çevreye aşırı bağlı olmasıyla hastanın hayatında farklı dinamikler ortaya çıkar; örneğin ikincil kazançlar. Öncelikle birincil hastalık kazancını açıklamak gerekirse, kişinin eskiden yerine getirdiği sorumlulukları hastalık sonucu yerine getirememesi o kişide suçluluk duygusu oluşturmaz, çünkü nedeni hastalıktır. İkincil hastalık kazancı ise kişinin hastalığı sebebiyle çevresinden sosyal veya ekonomik açıdan destek görmesi olarak tanımlanabilir. Buna örnek olarak aile ve toplum içindeki insanlardan ilgi görme, eskiden büyük sorumluluklar yükleyen sosyal çevrenin hasta kişiye daha toleranslı davranması, maddi yardımlarda bulunması gösterilebilir.

İkincil kazançlar hastalık davranışlarının sürdürülmesine yol açabileceği gibi, ortada fiziksel bir hastalık olmamasına rağmen hasta taklidi yapılmasına bile neden olabilmektedir. Munchausen sendromu olarak adlandırılan bu durum, literatüre 1977 yılında Roy Meadow tarafından kazandırılmıştır (Türkçüer, Seriken, Sengül ve Özen, 2010). Munchausen sendromunun psikolojik bozukluk olarak tanısal sınıflandırması, ilk kez DSM-III’te Yapay Bozukluk (YB) kategorisi ile yapılmıştır (Noyan, 2000). YB DSM-V’te ise iki kategoride ele alınmıştır: 1)Kendine Yüklenen Yapay Bozukluk, bedensel veya ruhsal bir hastalığa ilişkin belirtilerin taklit edilmesi veya hastalığa kasten yol açma, çevrede hasta olduğuna dair kanı oluşturma şeklinde açıklanmaktadır; 2)Bir Başkasına Yüklenen Yapay Bozukluk, genellikle kişinin bakım verdiği kişilerde (çocuk, yaşlı) hastalık belirtisi uydurması veya hastalığa sebep olmasıdır (Munchausen syndrome by proxy). 

Özellikle, Bir Başkasına Yüklenen YB ile ilgili vaka raporları, bu sendromun iki nedenden dolayı yüksek risk oluşturduğunu göstermektedir. İlk olarak, Meadow’un (1977) olgu sunumunda, ebeveynlerin hastanelere çocuklarının hasta olduğuna ilişkin uydurma semptomlarla başvurdukları, hastalığın teşhisi için yapılan tahlilleri kasıtlı olarak karıştırdıkları, hatta tahlildeki değerlerin yüksek çıkması için çocuklarını hasta ettikleri görülmektedir. Bu durum, çocukların birçok tıbbi işlem görmesine neden olmuş, ileriki yıllarda fiziksel ve ruhsal problemlere yol açmıştır. Psikiyatrik takip altındaki çocuklarda içe kapanma, duygusal ve bedensel bütünlük ile ilgili rahatsızlıklar, saldırganlık görülürken, bazı vakalarda yapılan işlemler ve istismar %9 oranında ölümle sonuçlanmıştır (Rosenberg, 1987). Böylece Bir Başkasına Yüklenen YB çocuk istismarı kategorisinde de yer almaktadır. Literatürdeki bu vakalar incelendiğinde, bazı özelliklerin ortak olduğu bulunmuştur. Örneğin, istismar genellikte anne tarafından yapılmaktadır; bu kişilerde histrionik kişilik ve şizofreni ile karşılaşılmaktadır. Annenin çocukluğunda veya evliliğinde genellikle cinsel istismar öyküsüne rastlanmaktadır (Marcus, Ammermann, Klein ve Schmidt, 1995). Geniş bir çerçeveden bakıldığında, Munchausen sendromu olan bir ebeveynin yaşam öyküsünde zorlanmalar olduğu ve sosyal anlamda dezavantajlı olduğu görülmektedir. Yazının başında vurgulanan psikolojik sağlamlık ve ikincil kazançlar bu noktada anlam kazanmaktadır. Yapay Bozukluğu olan kişilerin ailelerinden veya bir arada oldukları topluluktan yeterli ilgi ve destek görmedikleri söylenebilir. İstismar geçmişi olması ve psikolojik sağlamlığın az olması ile bu kişilerin çocuğuyla ilgilenen iyi bir anne imajı yaratması, çocuklarının hasta olması ile mümkün olduğu fikrini beraberinde getirmektedir. Bu sayede çevredeki insanların çocuğun “hastalığıyla” alakadar olması, anneyi desteklemesi ve tedavi için çabalarını övmesi sendromun ve istismarın devam etmesine neden olmaktadır. 

Bu denli ciddi sonuçlar oluşturan Munchausen sendromunda ikinci risk, bu ebeveynlerin teşhis edilmesinde karşımıza çıkmaktadır. Vakaların çoğunda istismarı uygulayan ebeveynin sağlık çalışanı olduğu görülmektedir; bu durum hastanedeki tahlillerin ve raporların değiştirilmesini kolaylaştırabilmektedir. Sürekli hastaneye getirilen bu çocuklarda hastalık için herhangi fiziksel bir sebep bulunmamaktadır; hastalığının ebeveynlerden kaynakladığını fark edene kadar geçen sürede istismar devam etmektedir. Sağlık görevlilerinin, somatik şikayetlerle gelen ailelere karşı daha temkinli yaklaşması erken müdahalede önemli görülmektedir. Örneğin çocuğun hastalık geçmişinin öğrenilmesi ve ebeveynlerin çocuklarının hastalığıyla ilgili algılarının saptanması, ayrıca çocukların sağlık kurumlarına sık sık ve tutarsız şekilde getirildiği durumların gözden kaçmaması vurgulanmaktadır (Eminson ve Jureidini, 2003). Sorun fark edildiğinde diğer sağlık görevlilerinin ve sosyal hizmet uzmanlarının uyarılmasının da önemli olduğu görülmektedir. Çocuk koruma hizmetleri kapsamında tüm ailenin hastalıklar ve semptomları konusunda bilgilendirilmesi, ebeveynlerin takibi ve çocukların gelecekteki güvenliği için velayetinin kalıcı olarak başka bir aileye verilmesi yapılan diğer müdahaleler arasındadır. 

Psikolog Zeynep Aliye Vatansever

KAYNAKÇA

Amerikan Psikiyatri Birliği, Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal Elkitabı, Beşinci Baskı (DSM-5), Tanı Ölçütleri Başvuru Elkitabı’ndan çev. Köroğlu E, Hekimler Yayın Birliği, Ankara, 2014.

Eminson, M. ve Jureidini, J. (2003). Concerns about research and prevention strategies in Munchausen syndrome by proxy (MSBP) abuse. Child Abuse & Neglect, 27, 413-420.  

Marcus, A., Ammermann, C., Klein, M. ve Schmidt, M.H. (1995). Munchausen Syndrome by Proxy and factitious illness: Symptomatology, parent-child interaction, and psychopathology of the parents. European Child and Adolescent Psychiatry, 4(4), 229-236.

Meadow, R. (1977). Munchausen syndrome by Proxy: The hinterland of child abuse. The Lancet, 13, 343-345.

Noyan, M.A. (2000). Yapay bozukluklar. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 1(3), 162-173.

Öz, F. ve Bahadır Yılmaz, E. (2009). Ruh sağlının korunmasında önemli bir kavram: Psikolojik sağlamlık. Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Dergisi, 16(3), 82-89.

Rosenberg, D.A. (1987). Web of deceit: A literatüre review of Munchausen syndrome by proxy. Child Abuse & Neglect, 11, 547-563.

Symister, P ve Friend, R. (2003). The influence of social support and problematic support on optimism and depression in chronic illness: A prospective study evaluating self-esteem as a mediator. Health Psychology, 22(2), 123-129.

Türkçüer, İ., Serinken, M., Sengül, C. ve Özen, M. (2010). Munchausen sendrom mu? Yoksa temaruz mu?. Türkiye Acil Tıp Dergisi, 10(1), 38-40.





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HAYAT GÜZELDİR FİLM ANALİZİ

                 Filmimiz, baş kahramanı cüretkâr, konuşkan, umursamaz bir adam olan Guido’nun amcasının yanında garson olarak çalışmaya başlaması ve Dora isminde bir öğretmene âşık olup evlenmesiyle başlıyor ve ailesiyle birlikte 2. Dünya savaşı sırasında Yahudilerin toplandığı bir esir kampına düşmesiyle devam ediyor. Bu esir kampında Guido küçük oğlunu yaşatabilmek için ona bunun bir oyun olduğunu hiç kimseye görünmeden saklanabilen ve hayatta kalanın en sonunda kocaman gerçek bir tanka sahip olacağını söyler çünkü oğlunun en sevdiği oyuncak tanktır. Böylelikle Guido oğlunun bu yıkıcı durumdan etkilenmemesini ve durumu bir oyunmuş gibi algılamasını sağlamış oldu İnsanın hayata tutunması için her zaman bir motivasyona ihtiyaç duyduğu gerçeği aslında filmde baş karakterimiz Guido’nun ailesi için kampta hayatta kalma mücadelesi vermesi, ailesinin bütünlüğünü korumaya çalışması, çocuğunun sağ kalması için çabalaması aslında belki de fizik...

OSB ve Taklit Becerisi

            Taklit, erken çocuklukla birlikte gelişen sosyal bir etkileşim becerisidir. Bu beceri, çocukların hem sosyal hayatında hem de yeni bilgi ve beceri kazanmalarında önemli rol oynamaktadır (Ingersoll, 2008b; Ingersoll ve Lalonde, 2010). Ayrıca, taklidin iletişimsel yönü ele alınırsa; ebeveyn- bebek arasındaki ilk etkileşim aracı olduğunu da söyleyebiliriz (Turan ve Ökçün-Akçamuş, 2013). Örneğin, bebekler karşılıklı gülümseyerek ya da çeşitli jest ve mimikler yaparak ebeveynlerinin çeşitli ses ve hareketlerini taklit ederler ve böylelikle aslında onlarla iletişime geçmiş olurlar.          Taklidin diğer bir işlevi olan öğrenmek ise, çocuklara fiziksel ve sosyal çevrelerini keşfetme şansı tanıdığı gibi bu çevrelerden çeşitli deneyimler öğrenmesini de sağlar. Bu öğrenme sadece sosyal değil aynı zamanda bilişseldir de çünkü taklit becerisinin denem- yanılma ya da problem çözme gibi ö...