Filmimiz, baş kahramanı cüretkâr, konuşkan, umursamaz bir adam olan Guido’nun amcasının yanında garson olarak çalışmaya başlaması ve Dora isminde bir öğretmene âşık olup evlenmesiyle başlıyor ve ailesiyle birlikte 2. Dünya savaşı sırasında Yahudilerin toplandığı bir esir kampına düşmesiyle devam ediyor. Bu esir kampında Guido küçük oğlunu yaşatabilmek için ona bunun bir oyun olduğunu hiç kimseye görünmeden saklanabilen ve hayatta kalanın en sonunda kocaman gerçek bir tanka sahip olacağını söyler çünkü oğlunun en sevdiği oyuncak tanktır. Böylelikle Guido oğlunun bu yıkıcı durumdan etkilenmemesini ve durumu bir oyunmuş gibi algılamasını sağlamış oldu
İnsanın hayata tutunması için her zaman bir motivasyona ihtiyaç duyduğu gerçeği aslında filmde baş karakterimiz Guido’nun ailesi için kampta hayatta kalma mücadelesi vermesi, ailesinin bütünlüğünü korumaya çalışması, çocuğunun sağ kalması için çabalaması aslında belki de fiziken dayanamayacağı birçok zorluğa katlanmasına ve de oğluna anlattığı oyun tasvirinden ötürü tükenmişlik sendromuna girmesini engellediğini söyleyebiliriz. Bunların yanı sıra Guido, oğlu içinde bir motivasyon bulması gerektiğini ve tüm bu yaşananları ona anlatmak yerine eğlenceli bir oyun haline getirmeye çalışması da yine aslında ne kadar zeki olduğunu gösteriyor. Ayrıca Guido, oğluna oyunun sonunda çok büyük bir gerçek tank hediye edileceğini söyleyerek ona en sevdiği oyuncak tanktan daha büyük bir hedefle çok daha güçlü bir motivasyon da sağlamış oldu.
Aslında Guido’nun oğluna sunmuş olduğu oyun tasviri beraberinde birçok metaforu de için de barındırıyor. Örneğin, hayat zaten kurgulanmış büyük bir oyun değil midir; bize atfedilmiş rolleri oynadığımız. Guido da bu büyük hayat oyunun bir benzerini oğlu için tasarladı, tıpkı bazen ceza ve ödüllerin olduğu hayatımız gibi. Aslında filmde gerçek ödül büyük bir tank değildi; asıl ödül hayatta kalmak, yaşıyor olmaktı. Filmde olan bütün olaylar; ırkçı saldırılar, acı, aşk bütün bunlardan en önemlisi aslında hayatta kalma dürtüsü, yaşıyor olmak istemekti. Guido hep hayat doluydu; fakir de olsa, dışlanan bir ırkın kimliğine de sahip olsa, sevdiği kız başka biriyle evleniyor da olsa ve hatta sorgulanmak için polisler tarafından alıkonulurken bile o gülmeyi asla bırakmadı. Etrafında olanları umursamadı çünkü onun umursadığı sadece ve sadece sevdikleriyle mutlu bir yaşamdı. Hayat onun için güzeldi ve yaşanmaya değerdi, her ne olursa olsun. Belki de bundan dolayı bu kadar dramı içinde barındıran bir filmin adı hayat güzeldir olarak konuldu.
Evet sevgili okurlar, hayat bazen en kötü haliyle bile güzeldir. Henüz bedeniniz ruhunuzla birlikte çalışıyorken ve siz düşünebiliyorken bazı şeyleri; hayat güzeldir ve hayat güzel değilken bile yaşıyor olmak hep güzel gelmiştir biz insanoğluna…
Psk. Macide KAHRAMAN
Yorumlar
Yorum Gönder