Taklit etmenin yeri hayatımızda göründüğünden büyük. Çocukluğumuzdan bu yana dil öğrenmekten mimiklere kadar birçok şeyi gözlemleyip, taklit ederek öğreniyoruz. Peki neden çoğu zaman insanlar taklit kelimesini kullandıklarında kötü bir şeyden bahsederlermiş gibi davranıyorlar? O zaman taklit ettiğimiz yer ve durum mu önemli? Taklit etmenin olumlu veya olumsuz olması durumlara göre değişir mi?
Taklit, şüphesiz ki canlıların hayatında birçok şekilde var olabilir. Benim bahsedeceğim biçimi insanın insanı taklidi. İnsanın başkalarını taklit ederken mutlaka bir motivasyonu olmalı. Bu motivasyon kimi zaman bilinçli kimi zaman bilinçsiz olabilir. Mesela, siz şu anda bu yazıyı okurken birini taklit ettiğiniz bir an geldi mi aklınıza? Eğer geldiyse bilinçli bir şekilde mi yaptınız ve motivasyonunuz neydi?
Jack London, Martin Eden adlı romanında, “Toplumdaki tüm insanlar, bütün gruplar, daha doğrusu neredeyse bütün insanlar ve topluluklar kendilerinden daha iyi durumda olanları taklit eder” der. Ana karakter Martin Eden’ın, bulunduğu sosyal konumun sefilliğine dayanamayıp, yüksek sınıfın ışıltılı hayatına dahil olmak isteyerek, onlar gibi davranmaya başlaması göz önünde bulundurulduğunda romanda böyle bir cümle geçmesini garipsememek gerek. Ama Eden’ın sevdiği kadından etkilenerek taklitle başlayan bu yolculuğu, daha iyi durumda olduklarını düşündüğü kişilerin gerçeğiyle tanışınca hezimete dönüşmüştü. London’ın romanındaki bu sosyolojik çıkarımı, günümüzde sosyal medyanın yarattığı gerçeğe de uyar biçimde.
Hayvanlar da insanlar gibi kendi türlerini taklit edebilirler. Ama onlar fiziksel olarak hayatta kalmak için yaparken insanların yaptıkları taklitlerin amaçları daha çok sosyal dünyaya yönelik. Başkaları gibi olmasak da hayatta kalabileceğimizi biliyoruz, peki neden yine de başkaları gibi olmaktan kendimizi alamıyoruz? Mesela sosyal medyada kendi kimliğini gizleyip başkası gibi davranan sahte hesaplar var. Bu sahte hesapların kendilerinden tamamen uzaklaşarak sanal bir ortamda başka biri gibi davranmalarının altında yatan sebepler pek iç açıcı olamaz. Ya da kimliği aynı olan ama kendine bambaşka karakterler ve hayatlar biçen insanlar gerçekten diğerlerinin kendilerinden daha iyi olduğunu düşündüğü için mi bunu yapıyor? Çekici bir erkeğin profil fotoğrafını kullanarak açılan sahte hesaplar, beş dakikadan fazla spor yapmayanların düzenli spor yapıyormuş gibi attıkları hikayeler, fotoğraflarda kullanılan aynı efektler ve fotoşoplar… Bütün bu hareketleri taklit olarak değerlendirebiliriz fakat hepsini tek bir nedene bağlamak yersiz ve basit olur. Kanımca, insanlar bu davranışı gerçekleştirirken bilinçsiz de olsa ulaşmak istedikleri amaçları var. Bu amaçlar kişiye sağladığı yarara göre değişkenlik gösterse de şu noktada Jack London ile aynı fikirdeyim: İnsan kendi bakış açısına göre daha kötü olan bir şeyi taklit etmez.
Kendinden daha iyi konumda olan biri gibi davranmanın getirdiği yararlardan biri toplumda daha saygın bir konum edinebilmek. Kendinin yeterince iyi olmadığını düşünerek başkaları gibi davranmak ise özgüven eksikliği belirtisi olabilir. Sosyal statünü belirlemenin bu kadar kompleks ve zorlu olduğu tek canlı topluluğu biz olduğumuz için insanlar, sosyal dünyada kendilerine bir yer bulabilmek adına kendilerinden uzaklaşarak başkalarını taklit ediyorlar. Sosyal medya, insanların canlı bir tanışma ve konuşma gerektirmeden kendini sınırsız insana tanıtabilmesine olanak sağlayan sanal bir dünya. Bu kadar ölçülemez ve sınır konulamaz dünyada var olmayı seçen insanlar, isteyen herkesin onlara ulaşabileceğinin bilincinde olarak ve bunu avantaja çevirerek çoğunlukla kendilerini olduklarından daha iyi veya farklı tanıtmaya çalışıyorlar. Bazen hareket ve görünüşleri ile sosyal medyada gerçekten var olan bir insanı taklit ediyorlar bazen de var olmayan ideal bir insan profilinin kılıfını kendilerine biçiyorlar. Kişi kimi taklit edeceğine karar vermesine etki eden faktörlerden biri o insanın toplum tarafından ne kadar gözde olduğu.
Yapılan taklitlerin ne kadar işe yarayıp yaramadığı, kişiden kişiye ve duruma göre değişiyor. Kimileri taklitle başladığı yolda daha başarılı bireylere dönüşürken kimileri başkası gibi davranmanın ve sırf beğenilmek için toplumun istediklerini yerine getirmenin yabancılığına katlanamayıp kimlik karmaşası yaşıyorlar. Taklit etmenin her zaman kötü sonuçları olmasa da fikrimce insanın kendini yetersiz hissetmesi her zaman kötü. Sosyal medya mecralarında da kendimizi olduğumuzdan başkası gibi göstermeye çalışırken yetersizliğimizi doyurmaya, eksiklerimizi doldurmaya çalışıyoruz. Daha doğrusu eksik hissettiklerimizi.
Kendimi şu soruyu sormaktan alıkoyamıyorum: Kendini tam ve yeterli hisseden kimse neden başkaları gibi olmaya çalışsın ki? İnsanın hayatında kendini hep tam hissetmesi zor ve nadir bir durum olsa da buna ulaşabilenlerin kendi özgünlüğünü koruduğunu düşünüyorum. Buna ulaşamayan çoğunluk ise kendilerini bulmak ve sevmek yerine başkalarına öykünerek kabul edilebilir olmak istiyorlar. Çünkü insanlar, kendi özlerini ortaya koyduklarında başkaları tarafından beğenilmeyeceği, onay görmeyeceği ihtimalini biliyorlar. Burada da başka bir problem ortaya çıkıyor. Toplum tarafından onay almak ve beğenilmek. Özünde bu da daha önce bahsettiğim amaca hizmet ediyor aslında. Toplumda makbul konumda bir yer edinebilmek. İnsanın sosyal bir varlık olarak bu ihtiyacını yadsımak olanaksız. Sosyal medya da bu ihtiyacı gidermeye yardımcı oluyor. Bu sanal dünyada, gerçek dünyaya göre çok daha az bir çabayla insan istediği profili çizebilir. Ve çok yakından tanıdıkları haricinde yüzlerce hatta binlerce insan kişiyi istediği şekilde tanıyabilir. İnsanlar da bunun sonucunda toplumda istedikleri konuma ulaşmaya çabalarken başkalarından aradıkları duygusal tatmine yaklaşmış oluyorlar.
Martin Eden, sevdiği kadına “Sizin gibi olmak istediğime karar verdim” derken bu düşüncesini etkileyen onlar gibi olursa kendine bir yer bulacağı ve mutlu olacağı düşüncesiydi. Sosyal medya dünyasında başkalarını taklit eden insanlar da bu duygusal tatmini arıyorlar. Bu arayışa en çok tabi olan yaş grubu ise üniversite çağındaki gençler. Tam da kendi değerlerinin farkına varacakları ve benliklerini kazanacakları dönemde kendilerini bulamadan başkaları gibi olma gerekliliğinin kucağına düşüyorlar. Sosyal medyada sonu gelmeyecek kadar fazla kişinin profilini gören ve kimin takdir edildiğini gözlemleyebilen insanın, bu sanal dünya düzeninde kendi benliğinin kabul edilebilirliğine olan inancı gittikçe azalıyor. Kendine bir yer edinebilmenin telaşında olan insan çözümü taklitte arayabiliyor. Ama maalesef ki günün sonunda herkes kendisiyle baş başa kalıyor.
Asel KURT
KAYNAKÇA
Alioğlu, N. (2016). Duygusal Tatmin Aracı Olarak Sosyal Medya Kullanımı Üzerine Bir Alan Araştırması. Beykent Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 9(2).
London, J. (2014). Martin Eden (7. Baskı). İstanbul: Türkiye İş bankası Kültür Yayınları.
Çok güzel bir yazıydı, ellerinize sağlık!
YanıtlaSil