İnsanı anlamlandırmak, hayata yön vermek ve kim olduğumuzu bulmak adına, insanı diğer canlılardan ayıran şeyleri hep konuşulmuş, tartışılmış hatta üzerine yazılar yazılmıştır. Son zamanlarda psikoloji biliminin de gelişim göstermesiyle insana olan merak artmaktadır. Psikoloji biliminin primatlar üzerinde yapılan deneyleriyle de aslında ne kadar benzeştiğimizi fark ederken, bir diğer yandan farklılıkları da araştırmaya konuldu. Bazıları insanı insan yapan şeyin düşünmek üzerine düşünebilmek olduğunu söylerlerken, bazıları iki ayağımız üzerinde durmamızla farklılık kazandığımızı, bazıları ise nesilden nesile akan kolektif bilgiler olduğunu söylerler.
Hüzünlü bir film ya da tiyatro oyununu izlerken gözlerinizden akan yaş ya da hissettiğiniz duygular, aşırı ekşi yemek yiyen birini izlediğinizde sanki siz yemişçesine yüzünüzde oluşan ifadeniz, sporcular bitiş çizgisine yaklaştıkça daha da hızlanmaya başlayan kalbiniz ya da biri dirseğini bir şeye çarptığında ve bir anda ağzınızdan çıkan “ah!” sesi gibi durumlara tanık oldunuz mu? Sadece tesadüf olmayan bu aksiyonlar yahut duyguların oluşmasının temel sebebi daha bilindik durumlarda da kendini gösteriyor. Birisi bize gülümsediğinde, bu jesti geri çevirmekten kendimizi alamamamızın veya esnemenin bulaşıcı diye söylenmesi de aynı temel nedene dayanıyor. Çoğumuzun başından bu ve buna benzer nice olay geçiyor ve aslında bu beynimizin çok hızlı çalışmasından kaynaklanıyor.
1990’lı yılların başında İtalya’da dört araştırmacı, laboratuvarda sinir sistemi üzerine çalışırken kendi deyimleriyle “tesadüfen” inanılmaz bir keşif yaptılar. Laboratuvar çalışanlarından birinin yemek yemesini izleyen farelerin beyninde “ateşlenme” olduğunu fark ettiler. Buradaki ilgi çekici olan kısım ise; hayvanın beyninde ateşlenen nöron ile yemek yiyen kişinin aktive olan nöronların aynı olmasıydı. Bir diğer deyişle, hareket ederken, düşünürken hatta hissederken çalışan nöronlarımız, bir nöron sayesinde izleyen kişide de aynı etkiyi yaratıyordu. Bu keşif son 20 yılın en büyük keşiflerinden biri oldu. Çünkü onlara insanı insan yapan “şey” in AYNA NÖRONLAR yoluyla olduğunu gösterdi. Bu nöronlar, yüzyıllardır gelişen, büyüyen hatta ekolojik katil olma yolunda diğer canlılara hükmeden insanları, insan yapan şeylerden birine hizmet ediyordu. Taklit.
Primatlardan zekâ olarak büyük anlamda farklılık göstermesek de onlardan çok daha gelişmiş olmamızın sebebi bizden önce keşfedilen bütün bilgileri taklit yoluyla öğrenebilmemiz. Örnek olarak, primatlar aynı kabilede dahi olsa, ateş yakan bir primatı gördüğünde onu taklit etmeyi düşünemiyor. Oysa bizim ateş yakmayı en baştan keşfetmemiz gerekmiyor, sadece taklit etsek yeter!
Burada bahsedilen taklit, basit bir kas mekanizmasından çok daha fazlası, çünkü birini gözlemlemek aynı zamanda o nöronların sanki sen yapmışçasına çalışması demek. Bu bilgi ve araçların çok hızlı yayılmasını, bu sayede topluluklar kurmamızı, kültürler yaratmamızı sağlıyor. Sosyal paylaşım ve etkileşim taklitle beraber yayılıyor. İşte bu yüzden, ayna nöronların keşfedilmesi insanlık ve gelişimini anlayabilmemiz için çok önemli bir keşif oluyor.
Bilim insanları ayna nöronların empatinin biyolojik yapısını oluşturduğunu ileri sürüyor. Empatinin tanımı konusunda çok fazla fikir ayrılığı olsa da ayna nöronlar ve empatinin ortak bir özelliği var: Taklit. Eğer empati yaptığınızı hayal ederseniz, kendinizi birinin yerine koyabilmek için yaşadığı durumu hayalinizde dahi olsa taklit edebilmeniz gerekir. Empati öğrenilebilir bir beceri olmasının yanında, biyolojik kalıntıları olan da bir beceri, yani biz bu beceriyle doğuyoruz. Tabii, bazı istisnalar var. Mesela, otizm hastalığına sahip kişilerde ayna nöronlar ve motor nöronlar arasındaki bağın sağlıklı insanlara göre daha az olduğu, bu yüzden sosyal iletişim becerilerinin daha düşük olduğu öne sürülüyor. Otizm hastalığı olan kişiler, bazı durumlarda “empatik” tepkiler verebilseler dahi- acı duyan birini gördüklerinde yüzlerini buruşturmaları gibi-, birinin sosyal durumuna kendilerini koymakta bir hayli zorlanıyorlar.
Ayna nöronların keşfi o kadar önemli bir keşif oluyor ki, günümüzde pazarlama stratejilerinde, ahlak çalışmalarında, bazı sinirsel hastalıklarda kullanılmaya devam ediyor. Aynı zamanda taklit yoluyla öğrendiğimiz kolektif bilgi öyle bir noktada ki bunu bir eğitim sistemine çevirdik. Hala bir şeyler üretip yeni nesillere aktarabilmek ve insanlığı daha da geliştirebilmek için günden güne uğraşıyoruz. İşte tam olarak bizi de insan yapan şey; bilgileri taklit yoluyla öğrenerek gelişebilmek!
Sena Sert
Kaynakça
Hill, E. L., & Frith, U. (2004). Autism: Mind and Brain. Oxford: OUP.
Decety, J., & Ickes, W. (2009). The Social Neuroscience of Empathy. Cam- bridge, MA: MIT. Press. An excellent collection of papers on empathy.
Ward, J. (2012). The Student’s Guide to Social Neuroscience. New York: Psychology Press.
Empatinin Biyolojik Boyutları ve Ayna Nöronlar - Evrim Ağacı. (2021). Retrieved 10 June 2021, from https://evrimagaci.org/empatinin-biyolojik-boyutlari-ve-ayna-noronlar-8723
Yorumlar
Yorum Gönder