İnsan yavrusu dünyaya geldiğinde fizyolojik bakıma ihtiyaç duyduğu kadar psikolojik bakıma, duygusal yakınlığa da ihtiyaç duyar. Bireyin fiziksel doğumunun yanında ruhsal doğumu da bir ötekinin varlığı ve onunla kurduğu bağ sayesinde gerçekleşir.
Doğduğu andan itibaren birey, bir başkasının bakışına, varlığına göre ben varım ve buradayım der. İşte sevgi ve bağ kurma arayışımız burada başlar. Sevgi arayışı; ben olma, var olma arayışıdır da aslında. Var olmak; görülmek, sevmek, sevilmek ve bağ kurmanın bileşenlerinden oluşan bir yaratım sürecidir; kendini yaratım süreci.
Erich Fromm bu süreci şöyle tanımlar; “Sevgi, kişinin kendi bütünlüğünü, bireyselliğini koruyarak gerçekleştirdiği birliktir. Sevgi, kişiyi diğer insanlardan ayıran duvarları yıkan, onu diğerleriyle birleştiren, insanın içindeki etkin bir güçtür. Sevgi kişinin soyutlanma ve ayrı kalma duygularını yenmesini sağlar, kendisi olmasına, bütünlüğünü yitirmemesine yol açar.” Yani Erich Fromm’a göre sevgi; sevilmekten çok, olgunlaşmış bir sevebilme yetisidir.
Sevebilmek, insanı olgunlaştıran ve sağlıklı hale getiren bir unsurdur. Sevilmek ise onun getirisi olan ve dolaylı yoldan elde edilen bir yan üründür. O halde var olmak için öncelikle bağ kurmak, bunun için de sağlıklı bir sevebilme yetisine sahip olmak gereklidir.
Sevebilme yetisi; bir şeyin içinde olabilmektir. Bir şeyin içinde olabilmek; kendi içimizle temasa başlamaktır. Çünkü tüm yolların başlangıç noktası, benliğimizdir; benliğimizle temastır, kendimizle yaptığımız karşılaşmalardır. Ancak kendisiyle karşılaşamayan, temas kuramayan kişiler; sağlıklı sevme yetisine sahip olamazlar ve bir ötekiyle karşılaşma, bir olma, bağ kurma şansını kaybederler. Yani var olma şansını.
Sevgi bu haliyle “bir verme hali” gibi gözükmektedir. Sevilmeye izin verme hali; benliği açmaya, temas kurmaya, karşılaşmaya izin verme. Birey sevilmeye izin verdiğinde; acısını, katısını, eksikliklerini bir ötekine göstermek zorunda kalmaktadır. Ancak kişinin sevilmeye izin verebilmesinin ön koşulu: kendisini sevebilmesidir. Çünkü kişi kendine bakmaya, kendiyle karşılaşmaya cesaret edemezse eğer, bir ötekine de bunu göstermek istemez.
O halde bir ötekiyle var olmaktaysa birey; bu biraz “eksik olduğunu kabul etmek” anlamına gelmektedir. Bu noktada Erich Fromm’un şu sözlerini çok değerli buluyorum: ”Biz olmanın “ben” olmayı yok edeceğini zannediyoruz. Birbirimizin hayatına dahil olmaktan korkuyoruz çünkü dahil olmayı, özerkliğin yitimi gibi algılıyoruz.”
Oysa bahsettiğim gibi var olmak biraz; sevebilme yetisine sahip olduğumuz, eksikliği kabul ettiğimiz ve bağ kurduğumuz sürece mümkün. Sevgi arayışımız ise hem kendimizle hem de bir başkasıyla temasa -cesaretle- izin verdiğimiz sürece.
Psikolojik Danışman Begüm BARTAN
Kaynakça:
Erich Fromm - Sevme Sanatı
Harika bir yazı olmuş 👏👏
YanıtlaSil