Ana içeriğe atla

Sanatın Büyüğü Yaşamdır

 

Yaratıcılık sadece sanatçılara özgü bir kavram mıdır? Yalnızca ünlü bir ressam olmak ya da dünyaca tanınan bir müzisyen olmak için mi yaratıcı olmalıyız? Kendi hayatımızın mimarı olabilmek için yaratıcılığa gerek yok mudur? Eğer bu sorulara cevabınız evet ise yaratıcılık kavramına biraz daha yakından bakabiliriz. 

Çağının ötesinde eserleriyle yüzyıllardır dünya çapında milyonlarca insanı etkilemiş olan İngiliz yazar William Shakespeare, eserlerini yazarken daha önce hiç kullanılmamış kelimeler mi icat etti? Ya da ünü kıtaları aşan Van Gogh, bugün hala üzerine konuştuğumuz tablolarını yaratırken kullandığı boyaları ve fırçaları kendisi mi icat etti? Hepimizin de bildiği gibi olaylar bu şekilde gelişmedi. Onları yaratıcı insanlar kategorisinde değerlendirmemizi sağlayan unsur yeni bir şey icat etmeleri değildi. Yalnızca her iki isim de var olan kelimeler ve nesnelere kendilerinden bir şeyler kattılar. Ortaya çıkardıkları yapıtlar, hayal dünyalarını bize yansıtmak için birer araç oluşturdular. Yani daha önce bir araya gelmemiş kelimeleri veya simgeleri birleştirerek farklı kombinasyonlarla bir arada sundular. Bu örnekten yola çıkarak yaratıcılık için zaten var olan iki farklı durumun bir araya gelerek ortaya çıkardığı bambaşka bir oluşum demek mümkündür. Ayrıca yaratıcılık konforlu alanından çıkmak ve risk almak gibi unsurları da bünyesinde bulundurur. Yaratıcı olmak ise genel bilinen inancın aksine sadece çok zeki olan bireylere ya da belli bir gruba ait bir ayrıcalık değildir. 

Yaratıcılığın ne olmadığına dair başka bir inanışı da aktarmak isterim. David Eagleman’ı birçoğumuz yakından tanırız. Kendisi aynı zamanda pek çok insan tarafından okunmuş Incognito kitabının da yazarı olan ünlü bir sinir bilimcidir. Beyin ve sinir bilime dair biraz olsun bir şeyler karıştırdığımızda karşımıza çıkan Eagleman ile bu defa yollarımız Netflix’teki Yaratıcı Beyin adlı belgeselde kesişti. Eagleman’a göre yaratıcılık, sadece elit bir azınlığa ait değildir, insan beyninin işidir. Hayatının çok büyük bir kısmını insan beynini incelemeye adayan Eagleman’ın bu sözü adeta başta sorduğumuz soruları cevaplar niteliktedir. Çünkü Eagleman’a göre her şeyin başlangıcı beyinlerimizin muazzam düzendeki sistemidir. Peki gerçekten de nedir insan beynini bu kadar ayrıcalıklı yapan? 

Eagleman’a göre, her şeyin başlangıcı beyinlerimizin eşsiz donanımıdır. Hayvanların beyinleri ile kıyaslandığında ise algı ve tepki bölümlerinin yan yana olduğunu belirtir. Yani bir hamster, yiyecek ile karşılaştığında otomatik olarak yemek yeme tepkisi göstermektedir. Bu durum algı ve tepki bölümlerinin arasındaki boşluktan kaynaklanmaktadır. Ancak söz konusu insanlar olduğunda bu durumun daha farklı olduğuna değinmektedir. Biz bir yiyecek ile karşılaştığımızda onu sadece yiyebileceğimiz bir şey olarak görmüyoruz. Aynı zamanda yemeği, amacının dışında bir şeyler olarak da görmemiz mümkün. Bu duruma örnek vermek gerekirse, tabağımızı çeşitli sebzeler kullanıp süsleyerek ortaya bir sanat çıkarabiliriz. Ya da meyveleri birbirimize doğru atarak eğlenceli bir silah olarak kullanabiliriz. Yaratıcılığımız doğrultusunda bu konuya vereceğimiz pek çok örnek olabilir.

Buradan yola çıkarak çocukken yaptığımız patates baskılarını hatırlatmak isterim. Önümüzde patateslerimiz, boyalarımız ve bir de boş sayfamız varken o an biz de birer sanatçı değil miydik?

O halde, çağlar boyunca atalarımızı mağaradan çıkarıp uzay keşfine kadar götüren şey yaratıcılık ise odasında patateslerini kullanarak çeşitli şekiller ve simgeler ortaya çıkarmak için patates baskısı yapan çocuğumuzun gerçekleştirdiği şey de pek tabii yaratıcılıktır. Bu esnada ona imkân tanımaktan başka herhangi bir müdahalede bulunmazsak, ortaya çıkaracağı figürler, yaratacağı desenler tamamen onun hayal gücüne ait olacaktır. Çocukların kendi zihinlerine yeni sesler, yeni tatlar ve yeni görseller sokmasının önüne geçmemek; yaratıcılığın köreltilmemesi ve teşvik edilmesinde önemli bir yere sahiptir. 

Başka bir örnek vermek gerekirse, diğer oyuncaklarla kıyasladığımızda neden legolar bu kadar çok satıyor diye düşünmek de bizi aynı noktaya getirebilir. Tıpkı patates ve boyalar gibi önünde sadece birleştirilmeyi bekleyen legolar ile çocuk, el becerilerinin gelişimi ile birlikte kendisini sonsuz bir hayal dünyasının içinde bulabilir. Patates baskısı örneğindeki gibi legolar ile birlikte aslında çocuğun doğasında olan ve beynin işleyişinden gelen duruma karşı çıkmayıp, içinden geleni yaratmasının önünü kesmeden ona sadece ekipman ve malzeme sunarak sonucu izlemeye koyulabiliriz. 

İnsanlığın doğasında olan ve yeterince desteklenmezse körelebilecek bir beceri olarak yaratıcılık, günümüzde toplumsal gelişim ve fark yaratmak gibi misyonları da bünyesinde barındırmaktadır. Herkesin gördüğü şeyi görebilmek ve aynı zamanda ona farklı anlamlar yükleyebilmek oldukça özeldir. Nesnelere, olaylara ve durumlara farklı bakış̧ açısıyla, kişinin kendi yorumunu katması olarak da değerlendirilebilir. Yaratıcılık, uygun koşullar sağlandığı zaman geliştirilebilen bir özelliktir. Bu nedenle çocukların kendilerini ifade edebilecekleri uygun ortamların sağlanması, çevresindeki kişilerin çocuklara birey olarak davranması ve olumlu çevresel uyaranların fazlalığı çocuklarda var olan yaratıcı becerilerin gelişmesini sağlayacaktır.   

                Çocuklarda yaratıcılığın gelişimine ebeveynler olarak nasıl katkı sağlanabilir diye düşünülürse; çocuklarda hepimizin aşina olduğu, özellikle 2-6 yaş aralığında çevrelerinde gördükleri her şeyi sorgulamaya yönelik yaklaşımlarda bulunduğu davranışlara yakından bakılabilir. “Bu ne anne?”, “Buna neden kumanda deniyor?”, “Bu ne işe yarıyor?” şeklindeki sorularla pek çoğunuzun karşılaştığını tahmin edebiliyorum. Aslında çocukların en sık kullandığı cümle yapısını, onların yaratıcılıklarına katkı sağlayacak şekilde cevaplar yönelterek, çocuğumuz ile bir iş birliği içinde olmamız oldukça mümkün bir durumdur. Bu tarz sorulara cevap olarak “Sence ona ne demeliyiz?” gibi yanıtlar yönlendirdiğimizde çocuğun yaratıcılığının gelişimi için oldukça önemli bir adım atmış olabiliriz. Çocuklukta sürekli kullanılan “Neden?” sorusunu hayatımıza yeniden entegre etmek atılabilecek en önemli adımlardan biridir.

Başka bir yaratıcılık destekleyici yaklaşım ise, çocuklara problemlerini anlatmaları için izin vermek ve onların bu problemlere olan çözümlerini dinlemek olabilir. Bu noktada onlara süreçte eşlik edebilirsiniz ancak cevabı onlar yerine siz verdiğinizde çocuğunuzda belli kalıpların oluşmasına neden olabilirsiniz. Bu durumda da kendine özgün çözümler üretmesinin önüne geçmeniz kaçınılmaz olabilir. Bu yüzden çocuğun sorusunun cevabını öncelikle ondan dinlemeyi ihmal etmemelisiniz.

Herkesin oldukça “meşgul” olduğu bu yeni dünya düzeni içinde, çocuklarınızın yapacak hiçbir şeylerinin olmadığı zaman aralıklarını belirleyin. Kendi zihinleriyle baş başa kalmak, kendilerini keşfedecekleri bir zamana sahip olmak yaratıcılıklarının filizlenip zamanla güçlü kökleri olan bir ağaç haline gelmesi için oldukça önemlidir. Çünkü içlerinde sahip oldukları kocaman bir evren var ve onu yansıtmaları için sorumluluklarının olmadığı zaman dilimlerine ihtiyaçları var.   

Tüm bunlara ek olarak ise, çocuğunuzun sahip olduğu her ne yeteneği var ise bunu kullanması konusunda onu teşvik etmelisiniz. Bu konuda, bazı yetenekler gereklidir veya bazı yetenekler çok da gerekli değildir diye düşünmek yanıltıcı olabilir. Düşünsenize, sadece en iyi şakıyan kuşlar ötseydi ormanlar çok sessiz olmaz mıydı? Ya da gökkuşağında tek bir renk olsaydı yine de bizi bu kadar heyecanlandırabilir miydi? Hayatın da ormanlar kadar farklı pek çok sese ve renge sahip olduğunu düşünürsek ayrıca yaşamı da bir yolculuk olarak görürsek, bu serüvenin tek renkli olacak kadar sıkıcı bir yolculuk olmadığını söyleyebiliriz. Aslında yaşamımız boyunca yaptığımız tüm sanat çıraklıktır. Sanatın büyüğü ise yaşamdır. Unutmayalım ki yetiştireceğimiz her çocuk bizlerin eseri, aynı zamanda kendi hayatının da en önemli sanatçısı olacaktır. 

                                                                                                                                      Elif Özen

 

Kaynakça

Cameron, J. (2020). Sanatçının Yolu. 2020. İstanbul: Butik Yayıncılık.

Liberman, J. (2020). Masal Terapi. 2020. İstanbul: Doğan Novus Yayınları.

Eagleman, D. Yaratıcı Beyin. Netflix



(instagram:@miraninsandali)

  www.ozlemkorcak.com


 

Yorumlar

  1. Yaratıcılığı bu denli işlemek ve çocuğun hayatına indirgemek gerçekten birbiriyle bağlantılı bir nokta. Özellikle çocukta var olan ışığı (yetenek) ortaya çıkarma gereksinimi toplumumuzun en ihtiyaç duyduğu kavramlardan birisi. Özgür cocuklar demek ulkenin geleceginin aydinlanmasi demektir. Kalemine saglik, yeni yazıları bekliyoruz:)

    YanıtlaSil
  2. Harika bir yazı özellikle benzetmeleriniz ve bakış açınız harika. Çocuklarımıza yaklaşım yöntemimiz çok önemli bir konu, bu noktaya parmak basmanız çok değerli. Ellerinize sağlık :)

    YanıtlaSil
  3. Yaratıcılığın kavramsal olarak izahı, zeka ve yaratıcılık ilişkisine dair örnekler, belirli yaş aralığındaki çocuklarda yaratıcılığın geliştirilmesine yönelik öneriler ve bu konuda ailelerin misyonu... Tam da günümüzde farkındalık oluşturulması gereken konular...Gayet akıcı ve sade bir üslupla ele alınmış... Kaleminize sağlık.. Geleceğimizin aklı, vicdanı ve mimarı olan çocukları, farklı yönleriyle ve farklı makalelerle ele almanız temennisiyle... Beklemedeyiz:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. aynılaşan dünyamıza adapte olmuş bir şekilde yaşıyorken durup bir düşünmemizi sağlayan, içimizin bir köşesinde bir şeyleri uyandıran bir yazı olmuş. patates baskısı yaptığım o güzel günlere götürdüğünüz için teşekkürler :)

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

HAYAT GÜZELDİR FİLM ANALİZİ

                 Filmimiz, baş kahramanı cüretkâr, konuşkan, umursamaz bir adam olan Guido’nun amcasının yanında garson olarak çalışmaya başlaması ve Dora isminde bir öğretmene âşık olup evlenmesiyle başlıyor ve ailesiyle birlikte 2. Dünya savaşı sırasında Yahudilerin toplandığı bir esir kampına düşmesiyle devam ediyor. Bu esir kampında Guido küçük oğlunu yaşatabilmek için ona bunun bir oyun olduğunu hiç kimseye görünmeden saklanabilen ve hayatta kalanın en sonunda kocaman gerçek bir tanka sahip olacağını söyler çünkü oğlunun en sevdiği oyuncak tanktır. Böylelikle Guido oğlunun bu yıkıcı durumdan etkilenmemesini ve durumu bir oyunmuş gibi algılamasını sağlamış oldu İnsanın hayata tutunması için her zaman bir motivasyona ihtiyaç duyduğu gerçeği aslında filmde baş karakterimiz Guido’nun ailesi için kampta hayatta kalma mücadelesi vermesi, ailesinin bütünlüğünü korumaya çalışması, çocuğunun sağ kalması için çabalaması aslında belki de fizik...

Taklit Hastalıktan Dayatılan Hastalığa Munchausen Sendromunun Analizi

İnsanı bedensel, ruhsal ve sosyal bileşenlerin bir bütünü olarak düşündüğümüzde, bu bütünlüğün korunması ve sürdürülmesi sağlıklı olmayı temsil etmektedir. Bu iyilik halinin ortadan kalkması ise hastalığı ifade eder. İnsanların hastalık davranışları, hastalığın akut veya kronik olmasından, hasta kişinin sosyo-ekonomik ve kişisel özelliklerinden etkilenebilmektedir. Sayılan bu özellikler aynı zamanda hastalığa karşı gösterilen psikolojik tepkilerin de belirleyicisi olabilmektedir. Hastalık yüzünden çekilen acı ve bu acının kişinin hayatında yarattığı etki, o kişinin psikolojik sağlamlığının düzeyine göre daha hafif veya daha şiddetli hale gelebilir. Psikolojik sağlamlık, kişinin yaşadığı zor durumlar karşısında ruh sağlığını koruyabilme kapasitesi ve bu durumlara “uyum sağlama yeteneği” (Öz ve Bahardır Yılmaz, 2009, s.83) olarak açıklanmaktadır. Psikolojik sağlamlığı etkileyen en önemli faktörlerden biri ise sosyal destektir. Kronik hastalığı olan kişilerle yapılan bir çalışmada, algı...

OSB ve Taklit Becerisi

            Taklit, erken çocuklukla birlikte gelişen sosyal bir etkileşim becerisidir. Bu beceri, çocukların hem sosyal hayatında hem de yeni bilgi ve beceri kazanmalarında önemli rol oynamaktadır (Ingersoll, 2008b; Ingersoll ve Lalonde, 2010). Ayrıca, taklidin iletişimsel yönü ele alınırsa; ebeveyn- bebek arasındaki ilk etkileşim aracı olduğunu da söyleyebiliriz (Turan ve Ökçün-Akçamuş, 2013). Örneğin, bebekler karşılıklı gülümseyerek ya da çeşitli jest ve mimikler yaparak ebeveynlerinin çeşitli ses ve hareketlerini taklit ederler ve böylelikle aslında onlarla iletişime geçmiş olurlar.          Taklidin diğer bir işlevi olan öğrenmek ise, çocuklara fiziksel ve sosyal çevrelerini keşfetme şansı tanıdığı gibi bu çevrelerden çeşitli deneyimler öğrenmesini de sağlar. Bu öğrenme sadece sosyal değil aynı zamanda bilişseldir de çünkü taklit becerisinin denem- yanılma ya da problem çözme gibi ö...