Ana içeriğe atla

Hayatın Provası: Çocuk ve Oyun

 

 “Kuşlar uçar, balıklar yüzer ve çocuklar oynar” 

-G.Landreth

Oyun bu kadar net çocuk için. Ekmek gibi su gibi olmazsa olmaz bir ihtiyaç. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi 31.maddesine göre ise çocukların evrensel ve vazgeçilmez hakkı. Yaşama hakkı kadar sahici ve hayati bir konu. Bazen biz yetişkinleri, “oyun neden bu kadar önemli, çocuğum hiç bıkmıyor ve sürekli oyun oynamak istiyor, oynamasa ne olacak, ben çocukken oynamadım da ne oldu?” gibi birçok soru ve düşünceler zihnimizi sarabiliyor. Öyleyse biraz da böyle düşünelim ne dersiniz?

Yapılan birçok araştırmada çocuklar oyun oynamaktan mahrum kaldıklarında fiziksel, bilişsel, duygusal ve sosyal yönden gelişimini tam olarak sağlayamayacağı ve bu nedenle oyun ihtiyacını karşılayamayan bir çocuğun, bedensel ve ruhsal açıdan sağlıklı olamayacağı ifade ediliyor.1 Dışarıdan bakıldığında oyun, boş vakit olarak görülsede çocukların tüm gelişimlerini destekleyen hayata hazırlandıkları bir iştir. Çünkü biz yetişkinler için hayat neyse çocuklar için oyun dünyası da odur.

Çocuklar da oyunda üzülür, oyunla öğrenir ve oyunla iyileşir. Adeta oyunla yaralarını sarar. Bizim dünyamıza ifade edemediği her şeyi korkularını, kaygılarını tekrar tekrar işler. Çünkü çocuklar oyun sırasında kendilerini mutlu eden duygularını ortaya koydukları gibi kendilerini rahatsız eden korkularıyla yüzleşmeye ve bunlardan kurtulmaya çalışırlar.2  Çocuk, ailede yaşanılan herhangi bir olumsuz olayı misal; kardeş kıskançlığını, korkularını, sevinç, acıma, kaygı, dostluk, düşmanlık, sevme, sevilme, güven duyma gibi birçok duygusal tepkiyi ve bu tepkileri kontrol etmeyi oyun vasıtasıyla öğrenir.3 Yani oyununda gerçek hayatın yansımasını yaşar, normalde yapamadıklarını orada yapar. Ebeveynlerini ve yetişkinleri modeller;  anne olur bebeğini besler, hırsız olur suç işler, polis olur adaleti sağlar. Hatta etrafındaki yetişkinler nasıl kızıyorsa tam da aynı kelimelerle çocuklar da kendi oyuncağını ya da oyun arkadaşını öyle eleştirir.

En özgür olduğu yer olan oyun dünyasında kendi kararlarını alır, uygular sonucunu görür,  vazgeçer ve başka bir şey dener. Aslında kendimize baktığımızda tam da bizde olduğu gibi değil mi? Çünkü Terr’in ifade ettiği gibi, “Oynarken bütün sınırlamalardan kurtuluruz. Hatta kendimizden bile. Farkındalığımız uçar gider. Geçmişte bütün yaşananları, bize her an hata yaptırabilecek aptallığımızı, kendimizi unuturuz. Oyunun içinde öylesine kayboluruz ki kuşlar kadar özgür oluruz.”4 Çocuklarda tam bu özgürlük duygusu içinde yanlış nedir ne değildir düşünmeden oynarlar. Oyun en doğal halini gösterdiği yer olarak karşımıza çıkar. Yönetme becerisini kazanır. Oyun kurup oyuncaklarını yönetir bazen işler yolunda gitmez ve bir çözüm bulması gerekir. Oyun onun yönetici olduğu yerdir, problemlerin çözümü de kendindedir. İşte böyle böyle kendini keşfettiği, arkadaşlarıyla ilişki kurmayı öğrendiği, yenilgiyi ve kazanmayı deneyimlediği gerçek hayatın güçlü bir simülasyonudur.

 Oyun çocukların en açık iletişim kurduğu dildir. Bu dünyalarına biz yetişkinleri de bildikleri en açık iletişim yoluyla davet ederler. Biz selam verip hoş geldin demesini isteriz, onlar önce oyuncaklarını göstermek isterler.  Dahil olursanız o dünyaya, size bir oyuncağın hoş geldin dediğini duyabilirsiniz. Söylemez söylettirir, istemez istettirir... Ve sizde girmeyi deneyin o dünyaya ve tam olarak içinizdeki çocuğu da o an o oyuna getirmeye çalışın. İşte o zaman o iki çocuk öyle bir olurlar ki, siz en güzel en pahalı bir hediye vermiş olsanız bu kadar kıymetli olmayabilir çünkü ondan daha üst paha biçilmez bir mutluluk vermiş olursunuz çocuğa. Peki, sadece ona mı? Kendi duygularınıza bakmayı deneyin belki de hediyeyi ona verdiğiniz kadar kendinize de vermiş olursunuz. Çünkü bizim de o anı paylaşmaya ihtiyacımız var ve çocuklardan öğrenecek çok şeyimiz var. Oynarken istek ve arzularında ne kadar net olduklarını, istemedikleri bir şeyi nasıl ifade ettiklerini, oyunlarında alternatif yollar bulmayı defalarca denediklerini hemen pes etmediklerini görmek bizi kendi hayatımızda doğal olarak bir durup düşünmeye sevk edecek.

İşte çocukların yaşamlarında oyun oynamak demek iki kelimeden çok daha fazlasını ifade ediyor. Aslında bir insan olma yolculuğunu tanımlıyor. Bu yüzden ne kadar çok oyun oynamalarına fırsat verirsek onların bu yolculuklarında o kadar yollarını açmış oluruz. Oyun oynamayı ne kadar çok seviyorlarsa bizde o kadar çok sevinmeliyiz. Çünkü keyifli bir yolculuğa şahitlik ediyoruz demektir. Ne demişler, “oynamayan tay at olmaz”.

Son olarak biz yetişkinler, etrafımızdaki çocuklarla birlikte içimizdeki çocuğun sesini duyabildiğimiz ve onu yaşatmaya gayret ettiğimiz yıllara...

Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne
Allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar
Oynasınlar türküler söyleyerek yıldızların arasında
Dünyayı çocuklara verelim
Kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi
hiç değilse bir günlüğüne doysunlar
dünyayı çocuklara verelim
bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
çocuklar dünyayı alacak elimizden
ölümsüz ağaçlar dikecekler

Nazım Hikmet

Psk. Zeynep Bozbek Türkyılmaz


Kaynakça:

1 Dönmez, 2000; Hirose, Koda, & Minami, 2011. Dönmez, N. B. (2000). Oyun kitabı. İstanbul: Esin Yayınevi.

2 Başal H. Geçmişten Günümüze Türkiye’de Geleneksel Çocuk Oyunları. 1. Baskı. Morpa Kültür Yayınları, Ankara, 2010. s.1-7

3 Topaloğlu G, Aslan Gördesli M. Oyun ve oyuncak seçimi (0-3 yaş). İçinde: Cürebal F, Çetin Özben G (editörler). Anne- Baba, Veli, Aile Eğitimi ve Rehberliği :0-18 Yaş Grubu Gelişimi Rehberi, İstanbul, Adel Kalemcilik; 2012. s.22-31.

4 Terr, L. (2000). Sevgi ve Çalışmanın Ötesinde Oyun Yetişkinler için neden ihtiyaçtır? (Çev: Murat Köseoğlu). İstanbul: Literatür Yayıncılık 




Yorumlar


  1. İçimizdeki çocukluğun oyunla tamamladığı günlerin tekrar inkişaf ettiği bir yazı olmuş. Emeğinize sağlık

    YanıtlaSil
  2. Çocuğun dünyasında oyunun ne anlama geldiğini ne güzel anlatmışsınız hocam. Oyun oynamak 2 kelimeden fazlası evet kesinlikle. Oyun çocuk için bir iletişim kaynağı. Onun dış dünyaya açılan kapısı aslında.
    Hem ebeveynler için hemde çocukla temas halinde olanlar için mutlaka okunması gereken harika bir yazı olmuş. Elinize emeğinize sağlık🌸

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

HAYAT GÜZELDİR FİLM ANALİZİ

                 Filmimiz, baş kahramanı cüretkâr, konuşkan, umursamaz bir adam olan Guido’nun amcasının yanında garson olarak çalışmaya başlaması ve Dora isminde bir öğretmene âşık olup evlenmesiyle başlıyor ve ailesiyle birlikte 2. Dünya savaşı sırasında Yahudilerin toplandığı bir esir kampına düşmesiyle devam ediyor. Bu esir kampında Guido küçük oğlunu yaşatabilmek için ona bunun bir oyun olduğunu hiç kimseye görünmeden saklanabilen ve hayatta kalanın en sonunda kocaman gerçek bir tanka sahip olacağını söyler çünkü oğlunun en sevdiği oyuncak tanktır. Böylelikle Guido oğlunun bu yıkıcı durumdan etkilenmemesini ve durumu bir oyunmuş gibi algılamasını sağlamış oldu İnsanın hayata tutunması için her zaman bir motivasyona ihtiyaç duyduğu gerçeği aslında filmde baş karakterimiz Guido’nun ailesi için kampta hayatta kalma mücadelesi vermesi, ailesinin bütünlüğünü korumaya çalışması, çocuğunun sağ kalması için çabalaması aslında belki de fizik...

Taklit Hastalıktan Dayatılan Hastalığa Munchausen Sendromunun Analizi

İnsanı bedensel, ruhsal ve sosyal bileşenlerin bir bütünü olarak düşündüğümüzde, bu bütünlüğün korunması ve sürdürülmesi sağlıklı olmayı temsil etmektedir. Bu iyilik halinin ortadan kalkması ise hastalığı ifade eder. İnsanların hastalık davranışları, hastalığın akut veya kronik olmasından, hasta kişinin sosyo-ekonomik ve kişisel özelliklerinden etkilenebilmektedir. Sayılan bu özellikler aynı zamanda hastalığa karşı gösterilen psikolojik tepkilerin de belirleyicisi olabilmektedir. Hastalık yüzünden çekilen acı ve bu acının kişinin hayatında yarattığı etki, o kişinin psikolojik sağlamlığının düzeyine göre daha hafif veya daha şiddetli hale gelebilir. Psikolojik sağlamlık, kişinin yaşadığı zor durumlar karşısında ruh sağlığını koruyabilme kapasitesi ve bu durumlara “uyum sağlama yeteneği” (Öz ve Bahardır Yılmaz, 2009, s.83) olarak açıklanmaktadır. Psikolojik sağlamlığı etkileyen en önemli faktörlerden biri ise sosyal destektir. Kronik hastalığı olan kişilerle yapılan bir çalışmada, algı...

OSB ve Taklit Becerisi

            Taklit, erken çocuklukla birlikte gelişen sosyal bir etkileşim becerisidir. Bu beceri, çocukların hem sosyal hayatında hem de yeni bilgi ve beceri kazanmalarında önemli rol oynamaktadır (Ingersoll, 2008b; Ingersoll ve Lalonde, 2010). Ayrıca, taklidin iletişimsel yönü ele alınırsa; ebeveyn- bebek arasındaki ilk etkileşim aracı olduğunu da söyleyebiliriz (Turan ve Ökçün-Akçamuş, 2013). Örneğin, bebekler karşılıklı gülümseyerek ya da çeşitli jest ve mimikler yaparak ebeveynlerinin çeşitli ses ve hareketlerini taklit ederler ve böylelikle aslında onlarla iletişime geçmiş olurlar.          Taklidin diğer bir işlevi olan öğrenmek ise, çocuklara fiziksel ve sosyal çevrelerini keşfetme şansı tanıdığı gibi bu çevrelerden çeşitli deneyimler öğrenmesini de sağlar. Bu öğrenme sadece sosyal değil aynı zamanda bilişseldir de çünkü taklit becerisinin denem- yanılma ya da problem çözme gibi ö...