Ana içeriğe atla

Erken Çocuklukta Duygusal Gelişim


İnsan olarak doğduğumuz andan itibaren duyguları öğrenmeye ve onları deneyimlemeye başlarız. Erken çocukluk dediğimiz dönem duygusal gelişim açısında çok kritik bir dönemdir çünkü bu dönemde çocukların dünyasına yön veren şey düşünceleri değil duygularıdır. Erken çocukluk döneminde gösterilen davranış ve hareketler duygusal birer ürün olduğundan duygusal öğrenme dönemi olarak da adlandırılabilir. Bu dönemde rasyonel düşünme kabiliyeti henüz olmadığından çocukların dünyayı algılayış biçimi de davranış biçimleri de duygusal odaklıdır. 

Duygularımızın bir kısmı deneyimlenerek öğrenilirken bir kısmı da doğuştan bize verilmiştir. Doğumdan itibaren var olan duygularımız çevremizin de etkisiyle bir taraftan uyanırken öbür taraftan da yeni duyguları öğrenmeye başlarız. Kısacası, zaman ilerledikçe duygu dünyamız da genişlemeye başlar. Çocuklarda her birey gibi gün içerisinde birçok duyguyu deneyimlerler. Bu deneyimler yakın çevreleriyle aralarında oluşmuş olan etkileşimlerle ortaya çıkar. Bu nedenle erken çocuk gelişimde aile ve sosyal çevrenin çocukların duygusal gelişimi üzerindeki payı büyüktür.  

Tabii ki sosyal çevrenin yanı sıra dildeki gelişimde çocukların duygularını anlamlandırmasına son derece yardımcı olmaktadır. Erken çocukluk dönemine baktığımızda çocukların 2-4 yaş arasında duygularını ifade etmek için kullandıkları kelimelerde artış olduğu tespit edilmiştir. Bu da bu yaşlarda çocuklarda duyguların bilindiğine ve giderek zenginleştiğine dair bir örnektir. Daha sonra ise 4-5 yaşlarındaki çocukların duyguları ile ilgili daha fazla düşündüğü ve her duygunun herkeste aynı etkiyi yaratmadığını anlamaya başladıkları, yani duygularını ifade etmenin yanı sıra kendilerinin ve başkalarının da duygularını anlamayı öğrendikleri ortaya çıkmıştır.  Yukarıda bahsettiğimiz bu gelişim içinde gerçekleşen birkaç duygusal tepkinin erken çocukluk döneminde nasıl oluştuğuna ve zenginleştiğine örnek verecek olursak işe gülmekle başlayabiliriz.

 Gülmek, ilk duygusal tepkilerimizdendir. Erken çocukluk dönemindeki çocukların gülmesi yeni doğanların aksine bilinçlidir. Bu dönemde çocuklar, en çok ani sevinçler, hayal kırıklığı ve mahcubiyet gibi durumlarda gülerler. Bunlara ek olarak, erken çocukluk döneminde gülme en çok çocukların oyun oynadığı esnada görülür. Bu durum, onlarda mizah duygularının gelişmiş olmasından kaynaklanır. Bir diğer duygusal tepkilerimizden olan ağlamak ise çocuklar için ilk başlarda fiziksel ihtiyaçları belli etmek için kullanılan bir duygu iken zamanla anlam kazanmaya başlar. 2 yaşından itibaren çocuk artık sadece ihtiyaçları yüzünden değil, annesinin yokluğunu hissettiği, yalnız kaldığı, korktuğu ya da oyuncağının elinden alındığı gibi bir takım olumsuz olaylar sebebiyle de ağlamaya başlar.  3 yaş sonrasında ise çocuklarda duygusal tepkiler daha çok artar ve kıskançlık, öfke, mutluluk gibi birçok duyguyu oyun oynadıkları esnada gösterirler. Örneğin oyun sırasında çocukların birbirlerini ittikleri, oyuncaklarını paylaşmak istemedikleri ya da sarılıp, kucaklaştıkları rahatlıkla gözlemlenir. İlerleyen zamanlarda ise çocukların okula başlamasıyla birlikte sosyal ortama uyum sağlamlayamadığında ya da utandığı veyahut azarlandığı zamanlarda ağladığı sıklıkla görülmüştür.

Herhangi bir tehlike karşısında duyulan bir tepki olarak korku, çocuklarda da kendilerini güvende hissetmediklerinde ortaya çıkan bir duygudur. Erken çocukluk döneminin başlarında korkular bir takım ses, nesne ya da insandan kaynaklanırken; bu dönemin sonuna doğru yerini kesici delici alet ya da kendilerine zarar verebilecek hayvan ya da silahlara bırakır.  Korku temelinde güvensizliği barındırdığı için çocuklar korktuklarında güvendikleri kişi ya da yerlere sığınırlar. Anne-babadan ve çevreden yeterli güveni alamaması çocuğun ilerdeki yaşamını da ciddi anlamda etkileyecek bir faktördür. Bu sebeple ebeveynlerin çocuklarına verecekleri güven duygusu, gösterdikleri ilgi ve sevgi bireyin hem çocukluk hem de ileriki dönemlerinde yaşayabileceği birçok korku odaklı sorunu bertaraf edeceğinden ihmal edilmemesi gereken çok önemli bir husustur. 

Son olarak öfke ise istenilen bir durum olmadığında ya da engelliğinde ortay çıkan bir duygusal tepkidir. Çocuklar öfkelendiklerinde kendilerini sıkar, etrafa saldırır, küser veyahut ağlarlar. Yaşa bağlı olarak öfke duygusunda da artış görülür. 3 yaşına kadar olan süreçte çocuklar oyuncaklarından mahrum edildikleri ya da buna benzer istemedikleri olaylar olduğunda öfkeli tepkiler verirler. İlerleyen dönemlerde ise öfke genelde sosyal nedenlerden ortaya çıkar. Örneğin çocuklar bu dönemde kardeşlerine ya da arkadaşlarına herhangi bir anlaşmazlıklarından dolayı öfke duyarlar. Bu dönemde ailelerin çocuklarına sürekli yasaklar koyması ve açıklama yapmaması çocuktaki öfkeyi daha çok tetikler. Çocukta öfkenin tetiklenmemesi için temel gereksinimleri karşılanmalı, çocuğa yersiz ve fiziksel cezalar verilmemelidir.

      Unutmamalıyız ki, erken çocukluk çağındaki gelişim, özellikle de duygusal gelişim bireyleri ömürleri boyunca onları etkileyecek kadar önemli bir dönemdir. Bu sebepten çevremizdeki ya da ailemizdeki erken çocukluk dönemindeki çocuklara gerekli ilgi, şefkat, merhamet ve güveni vermeyi aklımızdan hiçbir zaman çıkartmayalım.


Psk. Macide Kahraman


KAYNAKÇA

AÇIKGÖZ ÜN Kamile, Aktif Öğrenme, Eğitim Dünyası Yayınları, İzmir, Mart, 2005.

Bee H, Boyd D (2009). Çocuk Gelişim Psikolojisi. İstanbul: Kaknüs Yayınları.

Bilgin, Beyza, “Çocuğun Manevi Eğitimi”, Din Öğretimi Dergisi, Sayı 6, Ankara 1986.

------, Eğitim Bilimi ve Din Eğitimi, Gün Yayınları, Ankara 1998

BAYHAN Pınar San, İsmihan ARTAN, Çocuk Gelişimi ve Eğitimi, Morpa Yayınları, İstanbul 2005.

DARICA Nilüfer, Etkinlik Dünyası, Morpa Kültür Yayınları, İstanbul 2004. 

Esra Türk, Çocukluk Döneminde Duygusal Gelişim ve Din Eğitimi Marife, Kış 2014, ss. 143-158

GİRGİN Günseli Işık, GÜRŞİMŞEK, Oyunlarla Kavram Eğitimi Etkinlik Örnekleri, Anı Yayıncılık, Ankara 2005. 

Pressey, Sideney, L., Robinson, Francis P., Psikoloji ve Yeni Eğitim, çev. Hasan Tan, Milli Eğitim Bakanlığı Yay., İstanbul 1989.

Pedük, Ş. (2011). Duygusal Gelişim. Çocuk Gelişimi (Aral, N. & Baran, G. Ed..). 





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HAYAT GÜZELDİR FİLM ANALİZİ

                 Filmimiz, baş kahramanı cüretkâr, konuşkan, umursamaz bir adam olan Guido’nun amcasının yanında garson olarak çalışmaya başlaması ve Dora isminde bir öğretmene âşık olup evlenmesiyle başlıyor ve ailesiyle birlikte 2. Dünya savaşı sırasında Yahudilerin toplandığı bir esir kampına düşmesiyle devam ediyor. Bu esir kampında Guido küçük oğlunu yaşatabilmek için ona bunun bir oyun olduğunu hiç kimseye görünmeden saklanabilen ve hayatta kalanın en sonunda kocaman gerçek bir tanka sahip olacağını söyler çünkü oğlunun en sevdiği oyuncak tanktır. Böylelikle Guido oğlunun bu yıkıcı durumdan etkilenmemesini ve durumu bir oyunmuş gibi algılamasını sağlamış oldu İnsanın hayata tutunması için her zaman bir motivasyona ihtiyaç duyduğu gerçeği aslında filmde baş karakterimiz Guido’nun ailesi için kampta hayatta kalma mücadelesi vermesi, ailesinin bütünlüğünü korumaya çalışması, çocuğunun sağ kalması için çabalaması aslında belki de fizik...

Taklit Hastalıktan Dayatılan Hastalığa Munchausen Sendromunun Analizi

İnsanı bedensel, ruhsal ve sosyal bileşenlerin bir bütünü olarak düşündüğümüzde, bu bütünlüğün korunması ve sürdürülmesi sağlıklı olmayı temsil etmektedir. Bu iyilik halinin ortadan kalkması ise hastalığı ifade eder. İnsanların hastalık davranışları, hastalığın akut veya kronik olmasından, hasta kişinin sosyo-ekonomik ve kişisel özelliklerinden etkilenebilmektedir. Sayılan bu özellikler aynı zamanda hastalığa karşı gösterilen psikolojik tepkilerin de belirleyicisi olabilmektedir. Hastalık yüzünden çekilen acı ve bu acının kişinin hayatında yarattığı etki, o kişinin psikolojik sağlamlığının düzeyine göre daha hafif veya daha şiddetli hale gelebilir. Psikolojik sağlamlık, kişinin yaşadığı zor durumlar karşısında ruh sağlığını koruyabilme kapasitesi ve bu durumlara “uyum sağlama yeteneği” (Öz ve Bahardır Yılmaz, 2009, s.83) olarak açıklanmaktadır. Psikolojik sağlamlığı etkileyen en önemli faktörlerden biri ise sosyal destektir. Kronik hastalığı olan kişilerle yapılan bir çalışmada, algı...

OSB ve Taklit Becerisi

            Taklit, erken çocuklukla birlikte gelişen sosyal bir etkileşim becerisidir. Bu beceri, çocukların hem sosyal hayatında hem de yeni bilgi ve beceri kazanmalarında önemli rol oynamaktadır (Ingersoll, 2008b; Ingersoll ve Lalonde, 2010). Ayrıca, taklidin iletişimsel yönü ele alınırsa; ebeveyn- bebek arasındaki ilk etkileşim aracı olduğunu da söyleyebiliriz (Turan ve Ökçün-Akçamuş, 2013). Örneğin, bebekler karşılıklı gülümseyerek ya da çeşitli jest ve mimikler yaparak ebeveynlerinin çeşitli ses ve hareketlerini taklit ederler ve böylelikle aslında onlarla iletişime geçmiş olurlar.          Taklidin diğer bir işlevi olan öğrenmek ise, çocuklara fiziksel ve sosyal çevrelerini keşfetme şansı tanıdığı gibi bu çevrelerden çeşitli deneyimler öğrenmesini de sağlar. Bu öğrenme sadece sosyal değil aynı zamanda bilişseldir de çünkü taklit becerisinin denem- yanılma ya da problem çözme gibi ö...