Ana içeriğe atla

Ebeveynlerin Çocuğun Gelişimindeki Yeri

      

     Çocukların hayatında önemli bir rol sahibi olan ebeveynlerin çocukluğun özellikle erken dönemlerindeki tutumları, davranışları ve dış dünyayla etkileşimleri, çocuğun hem zihinsel hem de fiziksel gelişimini şekillendirir. Dünyaya geldikleri andan itibaren çevrelerindeki her canlıyı, her nesneyi incelemeye ve yakından tanımaya programlanan çocuklara bu süreçte yol gösterme görevini ebeveynleri üstlenir. Çocuklar gelişim süreçlerinde ebeveynlerinin yardımlarıyla çevrelerini, insanları ve en önemlisi de dünyayı tanımaya başlarlar. Ebeveynler çocuklarının gelişimiyle doğrudan ilgilenerek onları yalnızca kendi ideallerine göre yetiştirmekle kalmaz, aynı zamanda çocuğun kendisini keşfetmesine ön ayak olur ve güçlü bir karakter oluşturmasında da ona yardımcı olurlar. 

Psikoloji tarihi boyunca çocuk gelişimi hakkında ortaya birçok kuram atılmıştır. Erikson’un psikososyal gelişim kuramı, Bowlby’nin bağlanma kuramı, Piaget’nin bilişsel gelişim kuramı ve Vygotsky’nin sosyokültürel gelişim kuramı gibi önemli psikologlar tarafından ortaya atılan teoriler sayesinde günümüzde çocuk gelişimi ve ebeveynin bu süreçteki rolü hakkında oldukça bilgi sahibiyiz. Ebeveyn-çocuk ilişkisinin en çok ön plana çıkartıldığı kuramlardan biri olan bağlanma kuramında Bowlby, erken çocuk gelişiminde ebeveynle kurulan ilişkinin (bağlanma ilişkisi) çocuğun hayatında bıraktığı etkiden bahsetmiştir. Çocuğa hem gereken güven duygusunu aşılayıp hem de kimseye bağımlı olmamayı öğretebilen ebeveynler bağlanma sürecini sağlıklı yönetmiş sayılabilirler. Bir çocuğun bağlanma tarzı incelenirken şu da göz önünde bulundurulmalıdır: hiçbir çocuk, gelişimi boyunca ebeveyninden kolay bir şekilde ayrılamayacaktır ancak ayrılma kaygısı ebeveyn tarafından düzgün yönetildiği takdirde çocuk-ebeveyn arasındaki bağlanma da daha güvenli olacaktır. Her çocuğun tavrı ve durumlara gösterdikleri tepkiler farklı olduğundan ebeveynlerin bağlanma sürecini yönetmesi için mutlak bir doğru yol yoktur. Ebeveynler, çocuklarıyla ilgili ve onların ihtiyaçlarına karşı duyarlı oldukları sürece bağlanma sürecini sağlıklı bir şekilde yönetebilir ve dolayısıyla da çocukların dış dünyayla kuracakları ilişkiler için sağlam bir temel oluşturmuş olurlar. 

Ebeveynlerin çocuğun gelişimi üzerinde etki bırakma yolları birkaç sınıfa ayrılabilir. Bu sınıflardan biri doğrudan kurulan etkileşimlerdir. Akla gelen ilk ve en belirgin yol olan doğrudan etkileşimler sayesinde çocuklar ebeveynleriyle ilk ilişkilerini kurar ve insan olmanın getirdiği basit dinamikleri kavramaya başlarlar. Ödül-ceza gibi mekanizmalar bu doğrudan etkileşimler sayesinde öğrenilir, çocukta doğru-yanlış algısı gelişmeye başlar. Duygusal özdeşleşme, ebeveynlerin çocuk gelişimini etkilemelerinin bir başka yoludur. Çocuklar belli bir yaşa gelene kadar bilinçdışında ebeveynleriyle kendilerini bazı yönlerden özdeşleştirmeye meyillidir. Ebeveyne ait olan bir karakteristik özelliğin, bir hissin veya bir fobinin kendisine ait olduğunu düşünerek ebeveyniyle kendini özdeşleştiren çocuğun kişiliğinin bir kısmını bu özdeşleştirmeler oluşturabilir. Çocuğun gelişiminde ebeveynlerin anlattıkları aile hikayeleri de önemli bir rol üstlenir. Bazı araştırmalar ebeveynlerin çocuklara akrabalarla ilgili anlattıkları hikayelerin çocukların kişilik gelişimini etkilediğini göstermektedir. Özellikle etkileyici ve akılda kalıcı başarı hikayelerinin çocuklara erken yaşta anlatılması onların davranış ve tavırlarını şekillendirdiği gözlenmiştir. Ebeveynler doğrudan etkileşimle çocuklara toplumsal hayata uyum sağlayabilme, sorumluluk alabilme ve başarıya ulaşma motivasyonuna sahip olabilme özelliklerini kazandırarak onların bilişsel ve kişilik gelişimine doğrudan katkı bulunmaktadır. Çocukların ebeveynleriyle kurdukları duygusal özdeşleşme ve ebeveynlerinden dinledikleri aile hikayeleri ise kendi özgüven duygularının pekişmesine destek olur ve gelecekten beklentilerinin şekillenmesini sağlar.

Çocuk yetiştiren bir ebeveynin sahip olması gereken en önemli özelliklerden biri duyarlılıktır. Ebeveynler için duyarlılık kavramı birçok davranışı kapsamakla beraber bir sürü önemli özelliğin de temelini oluşturur. Bir ebeveynin çocuğun ihtiyaçlarını gözeterek hareket etmesi, duygularına önem vermesi, durumlara verdiği tepkilere göre çevresini düzenlemesi gibi tutumların kaynağında ebeveynin duyarlı olması yatar. Ebeveyn duyarlılığı yalnızca çocuğun duygusal tepkilerine verilen önem değildir. Duyarlı bir ebeveyn çocuğun evresindeki uyarıcıların tamamına verdiği fiziksel veya duygusal tepkileri dikkatle gözlemler, çocuğun ihtiyaçlarına göre davranışlar sergiler, yaptırmak yerine yönlendirir. Ebeveynlerin sergilediği her türlü davranış çocuk gelişimini doğrudan veya dolaylı şekilde etkileyeceğinden elbette bu sürecin her zaman bilinçli bir şekilde şekillendirildiği söylenemez. Birçok çocuk erken gelişim sürecinde ebeveynlerinin direkt olarak kendilerini etkilemeyen tavırlarını veya farkında olmadan sergiledikleri davranışları bile gözlemleyip benimsemeye meyillidir. Bu da ebeveynlerin çocuk gelişimindeki rolünün göründüğünden ve tahmin edilenden çok daha önemli olduğuna işaret etmektedir.

Gökçe Küçükünsal


Kaynakça


Cherry, K. (2019). What Is Attachment Theory?. Verywell Mind.

Kagan, J. (1999). The Role of Parents in Children’s Psychological Development. Pediatrics, 104(Supplement 1), 164–167.

Landry, S. H. (2014). The role of parents in early childhood learning. Encyclopedia on Early Childhood Development. 6.




 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HAYAT GÜZELDİR FİLM ANALİZİ

                 Filmimiz, baş kahramanı cüretkâr, konuşkan, umursamaz bir adam olan Guido’nun amcasının yanında garson olarak çalışmaya başlaması ve Dora isminde bir öğretmene âşık olup evlenmesiyle başlıyor ve ailesiyle birlikte 2. Dünya savaşı sırasında Yahudilerin toplandığı bir esir kampına düşmesiyle devam ediyor. Bu esir kampında Guido küçük oğlunu yaşatabilmek için ona bunun bir oyun olduğunu hiç kimseye görünmeden saklanabilen ve hayatta kalanın en sonunda kocaman gerçek bir tanka sahip olacağını söyler çünkü oğlunun en sevdiği oyuncak tanktır. Böylelikle Guido oğlunun bu yıkıcı durumdan etkilenmemesini ve durumu bir oyunmuş gibi algılamasını sağlamış oldu İnsanın hayata tutunması için her zaman bir motivasyona ihtiyaç duyduğu gerçeği aslında filmde baş karakterimiz Guido’nun ailesi için kampta hayatta kalma mücadelesi vermesi, ailesinin bütünlüğünü korumaya çalışması, çocuğunun sağ kalması için çabalaması aslında belki de fizik...

Taklit Hastalıktan Dayatılan Hastalığa Munchausen Sendromunun Analizi

İnsanı bedensel, ruhsal ve sosyal bileşenlerin bir bütünü olarak düşündüğümüzde, bu bütünlüğün korunması ve sürdürülmesi sağlıklı olmayı temsil etmektedir. Bu iyilik halinin ortadan kalkması ise hastalığı ifade eder. İnsanların hastalık davranışları, hastalığın akut veya kronik olmasından, hasta kişinin sosyo-ekonomik ve kişisel özelliklerinden etkilenebilmektedir. Sayılan bu özellikler aynı zamanda hastalığa karşı gösterilen psikolojik tepkilerin de belirleyicisi olabilmektedir. Hastalık yüzünden çekilen acı ve bu acının kişinin hayatında yarattığı etki, o kişinin psikolojik sağlamlığının düzeyine göre daha hafif veya daha şiddetli hale gelebilir. Psikolojik sağlamlık, kişinin yaşadığı zor durumlar karşısında ruh sağlığını koruyabilme kapasitesi ve bu durumlara “uyum sağlama yeteneği” (Öz ve Bahardır Yılmaz, 2009, s.83) olarak açıklanmaktadır. Psikolojik sağlamlığı etkileyen en önemli faktörlerden biri ise sosyal destektir. Kronik hastalığı olan kişilerle yapılan bir çalışmada, algı...

OSB ve Taklit Becerisi

            Taklit, erken çocuklukla birlikte gelişen sosyal bir etkileşim becerisidir. Bu beceri, çocukların hem sosyal hayatında hem de yeni bilgi ve beceri kazanmalarında önemli rol oynamaktadır (Ingersoll, 2008b; Ingersoll ve Lalonde, 2010). Ayrıca, taklidin iletişimsel yönü ele alınırsa; ebeveyn- bebek arasındaki ilk etkileşim aracı olduğunu da söyleyebiliriz (Turan ve Ökçün-Akçamuş, 2013). Örneğin, bebekler karşılıklı gülümseyerek ya da çeşitli jest ve mimikler yaparak ebeveynlerinin çeşitli ses ve hareketlerini taklit ederler ve böylelikle aslında onlarla iletişime geçmiş olurlar.          Taklidin diğer bir işlevi olan öğrenmek ise, çocuklara fiziksel ve sosyal çevrelerini keşfetme şansı tanıdığı gibi bu çevrelerden çeşitli deneyimler öğrenmesini de sağlar. Bu öğrenme sadece sosyal değil aynı zamanda bilişseldir de çünkü taklit becerisinin denem- yanılma ya da problem çözme gibi ö...