Sevgi, karşılık beklemeden bir şeye veya bir kişiye duyulan yakın ilgi ve bağlılıktır. İnsan hayatına doğrudan etki eden bu duygu, hayatımızın her anında bizimle beraber var olan bir duygudur. Alışkanlıklarımız, davranışlarımız, tutumumuz bu duygunun büyük etkisi altında şekillenir. Bizler sevgiyle doğar, büyür ve yaşarız. Çocukluğumuzda ailemizden gördüğümüz sevgiyi örnekler ve biz de gelecekte yakın çevremize bu sevgiyi davranış ve tutumumuzla aktarırız. Elbette, sadece insanları değil kavramları veya nesneleri de sevebiliriz. Pek farkında olmadan da olsa yaşadığımız şehri, vatanımızı, müziği veya kitapları sevebiliriz. Hatta çoğu kez daha ileri gidip sevmenin kendisini bile sevdiğimiz olabilir. Sevgi, insanoğlunun temel bir ihtiyacı olarak görülebilir.
Her şeyin çok hızlı değişip geliştiği 21. yüzyılda sevgi, tüketim toplumu olarak adlandırılan bu yeni toplumsal yapıda, tüketilen başka bir kavram olarak görülebilir çünkü günümüzde çoğu insan sevginin anlamını bilmemektedir. Sevgi, fedakârlık ve emek gerektiren bir süreçtir. Bu süreçte insan karşısına çıkan engelleri aşmak için çabalamalı ve gerçek sevginin arkasından girmeli, hoşlandığı şeyin peşini bırakmamalıdır. Her şeyin tüketildiği bu toplumsal yapı içerisinde; elbiseleri, yemekleri, filmleri, kitapları tükettiğimiz gibi sevgimizi de tüketiyoruz. Dikkatimizi dağıtan ögelerin sayısının artmasıyla, sosyal medyanın keşfiyle bir şeye karşı duyulan sevginin bağlayıcı gücü azalıyor. Her şeyin rahatlıkla elde edilebileceği algısı toplumun tamamına yakınında mevcuttur. Bu yüzden, insanlar artık bir şey için emek ve fedakârlık göstermenin, bağlı kalmanın anlamını yitirmiş gibi görünüyor. İşte bu durumda sevgi de tüketilebilen bir şey haline gelebilir. İnsanın bir şeye ya da birine duyduğu sevgi zamanla azalıp bitebilir, tıpkı diğer her şey gibi...
Başka bir açıdan bakmak gerekirse, 14 Şubat Sevgililer Günü tüketim toplumunun can damarlarından biri olarak görülebilir. Bu dönemde sevgililerde bir hediye alma ihtiyacı ortaya çıkıyor. Sanki bir zorunlulukmuş gibi insanlar hediye alma telaşına kapılıyorlar ve bu süreçte gerçek sevginin maneviyatı kaybolabiliyor. İnsanlar tıpkı bir sürü gibi hareket ederek hediyeleşiyorlar. Oysa her ilişki özel ve eşsizdir. Her sevginin kendi parmak izi vardır. Hiçbir sevgi birbirine benzer olamaz çünkü her insanın bu duyguyu oluştururkenki algısı farklıdır. Elbette sevilen şey ortak olabilir. Örneğin vatan sevgisi, herkesin sevgi denilince bahsedebileceği bir sevgidir. Fakat vatan sevgisini bile tanımlarken insanlar birbirinden ciddi derecede ayrılırlar. Bu çerçevede, bir günün bütün sevgililer için anlamlı olması bu eşsizliğin büyüsünü bozuyor ve toplumun tamamı tarafından yapılan bir ritüele dönüştürüyor. Bu durum sevginin tükenmesinde bir rol oynuyor. Sevgi de hediyeler gibi alınıp, kullanılıp tüketiliyor.
Sevgimiz bize güç veren yegâne bir ihtiyaçtır fakat onun tükenmesi bizim hayat damarlarımızdan birinin tıkanması anlamına gelebilir. İşte bu yüzden, sevgimizin farkında olup, onu anlamlandırıp, onu canlı tutmak için gereken özeni, ilgiyi, fedakarlığı ve emeği göstermemiz gerekir. Sevmek, tüm dünyanın ortak sanatıdır.
Cem ALTIPARMAK
Yorumlar
Yorum Gönder