Ana içeriğe atla

“Sevince" Beynimizde Neler Olur?


Sevgi nesnesi olan birçok şeyden bahsedebiliriz; bu sevgi bir insan, başka canlılar, meslek veya sanat için beslenebilir. Koşulsuz sevgi de dahil olmak üzere, yukarıda bazı örneklerini verdiğimiz aklımıza gelebilecek her türlü sevgi nesnesi bizleri ödüllendirmektedir. Hayatın akışı içinde aldığımız ödüllere, sevdiğimiz kişilerden gelen hoş sözler, baktığımız bir bitkinin çiçek açması, emek verdiğimiz bir işin sonuca ulaşması gibi durumlar örnek gösterilebilir. Sigmund Freud’un (2020) belirttiği “haz ilkesi” ile ilişkili olarak, ödülün elimizden alınmasını istemeyeceğimiz gibi aynı zamanda sürekli olmasını da isteriz. Tam da bu noktada, sevgi bizlere motivasyon kaynağı olmaktadır. 

Bu motivasyonun ortaya çıkışında zihnimizde meydana gelen değişimlerden bahsetmemiz gereklidir. Çevremizden gelen uyaranları algılamamız, bu uyaranların beynin ilgili bölgelerine aktarımı (örneğin limbik sistemdeki amigdala, hipotalamus ve hipokampus bölgeleri) ve geçmiş deneyimler ile algılanan uyaranların arasında bağ kurma duygusal ve davranışsal yanıtlarımızın temelini oluşturmaktadır (Tufan ve Yaluğ, 2010). Örneğin, ilgimizi çeken birini gördüğümüzde heyecanlanmamız, aslında o kişiye ait görsel ipuçların hipotalamus tarafından aktive edilmesi sürecidir (Kurup ve Kurup, 2003).  Amigdala ise duygusal ve sosyal isteklerimizi harekete geçirerek bizleri insan etkileşimine teşvik eder ve bu etkileşimlerde bize yardımcı olacak yüz tanıma nöronlarını barındırır (Joseph, 1999).  Beyinde nöronlar arasındaki bu bilgi alışverişini nörotransmitter adı verilen kimyasallar sağlamaktadır. Romantik ilişkilerde ve bağlanmada oksitosin, dopamin, serotonin gibi nörotransmitterler önemli rol oynamaktadır; özellikle oksitosin, yukarıda bahsi geçen ödül mekanizmasında görev almaktadır (Francesco ve Cervone, 2014). Ödülün (bu bağlamda sevginin) bize haz vermesi ise dopamin sayesinde gerçekleşmektedir (Love, 2014). 

Sevgi ve eşler arası bağlılığın ise serotonin ile gerçekleştiği belirtilmektedir; öyle ki kişilerde romantik ilişkilerinin ilk zamanlarındaki serotonin seviyesi obsesif-kompulsif bozuklukta (OKB), depresyonda ve anksiyetede gözlemlenen serotonin seviyelerini andırmaktadır (Francesco ve Cervone, 2014). Bu konu ile ilgili yapılan bir diğer çalışma olan Marazziti, Akiskal, Rossi ve Cassano’nun (1999) araştırmasında, aşık katılımcılar ile OKB’si olan katılımcıların 5-HT reseptörlerindeki (serotonin aktarımını sağlar) aktivasyon benzer düzeyde bulunmuştur. Yazarlar bu benzerliğe, sevilen kişiyi obsesif derecede düşünmeyi örnek göstermektedirler. 

Nöropsikolojik araştırmaların gösterdiği üzere, sevgi bir dizi duygusal, davranışsal ve hormonal özellik taşımaktadır. İnsanların sahip oldukları bu özelliklerin aynı zamanda evrimsel arka planı da bulunmaktadır. Eş bulma ve nesli devam ettirme motivasyonu, ebeveyn-çocuk arasındaki bağlılık bu hormonal etkenlerin ortaya çıkardığı davranışsal mekanizmalardır (Fletcher, Simpson, Campbell ve Overall, 2015). Sevgi çeşidi, düzeyi, ifade ediliş tarzı çevresel/sosyal, psikolojik ve biyolojik faktörlerin de etkisiyle elbette kişiden kişiye değişiklik göstermektedir. Bu yazı ile amaçlanan sevginin bizlerde nörobilişsel/biyolojik açıdan nasıl kodlanmış olduğunu görmemize fırsat sağlamasıdır. 

                                                                                        Psikolog Zeynep Aliye VATANSEVER


KAYNAKÇA

Fletcher, G.J.O., Simpson, J.A., Campbell, L. ve Overall, N.C. (2015). Pair-bonding, romantic love and evolution: The curious case of Homo Sapiens. Perspectives on Psychological Science, 10(1), 20-36.

Francesco, F. ve Cervone, A. (2014). Neurobiology of love. Psychiatria Danubina, 26(1), 266-268.

Freud, S. (2020). Haz İlkesinin Ötesinde Ben ve İd (7. Baskı). Ali Babaoğlu (Çev.). İstanbul: Metis Yayınları.

Joseph, R. (1999). Environmental influences on neural plasticity, the limbic system, emotional development and attachment: A review. Child Psychiatry and Human Development, 29(3), 189-208. 

Kurup, R.K. ve Kurup, P.A. (2003). Hypothalamic digoxin, hemispheric dominance, and neurobiology of love and affection. Intern. J. Neuroscience, 113,721-729.

Love, T.M. (2014). Oxytocin, motivation and the role of dopamine. Pharmacology, Biochemistry and Behavior, 119, 49-60.

Marazziti, D., Akiskal, H.S., Rossi, A. ve Cassano, G.B. (1999). Alteration of the platelet serotonin transporter in romantic love. Psychological Medicine, 29, 741-745.

Tufan, A. E. ve Yalup, İ. (2010). “Aşk” fenomeni ve sevgi ilişkilerinin nörobiyolojisi. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 2(4), 443-456.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HAYAT GÜZELDİR FİLM ANALİZİ

                 Filmimiz, baş kahramanı cüretkâr, konuşkan, umursamaz bir adam olan Guido’nun amcasının yanında garson olarak çalışmaya başlaması ve Dora isminde bir öğretmene âşık olup evlenmesiyle başlıyor ve ailesiyle birlikte 2. Dünya savaşı sırasında Yahudilerin toplandığı bir esir kampına düşmesiyle devam ediyor. Bu esir kampında Guido küçük oğlunu yaşatabilmek için ona bunun bir oyun olduğunu hiç kimseye görünmeden saklanabilen ve hayatta kalanın en sonunda kocaman gerçek bir tanka sahip olacağını söyler çünkü oğlunun en sevdiği oyuncak tanktır. Böylelikle Guido oğlunun bu yıkıcı durumdan etkilenmemesini ve durumu bir oyunmuş gibi algılamasını sağlamış oldu İnsanın hayata tutunması için her zaman bir motivasyona ihtiyaç duyduğu gerçeği aslında filmde baş karakterimiz Guido’nun ailesi için kampta hayatta kalma mücadelesi vermesi, ailesinin bütünlüğünü korumaya çalışması, çocuğunun sağ kalması için çabalaması aslında belki de fizik...

Taklit Hastalıktan Dayatılan Hastalığa Munchausen Sendromunun Analizi

İnsanı bedensel, ruhsal ve sosyal bileşenlerin bir bütünü olarak düşündüğümüzde, bu bütünlüğün korunması ve sürdürülmesi sağlıklı olmayı temsil etmektedir. Bu iyilik halinin ortadan kalkması ise hastalığı ifade eder. İnsanların hastalık davranışları, hastalığın akut veya kronik olmasından, hasta kişinin sosyo-ekonomik ve kişisel özelliklerinden etkilenebilmektedir. Sayılan bu özellikler aynı zamanda hastalığa karşı gösterilen psikolojik tepkilerin de belirleyicisi olabilmektedir. Hastalık yüzünden çekilen acı ve bu acının kişinin hayatında yarattığı etki, o kişinin psikolojik sağlamlığının düzeyine göre daha hafif veya daha şiddetli hale gelebilir. Psikolojik sağlamlık, kişinin yaşadığı zor durumlar karşısında ruh sağlığını koruyabilme kapasitesi ve bu durumlara “uyum sağlama yeteneği” (Öz ve Bahardır Yılmaz, 2009, s.83) olarak açıklanmaktadır. Psikolojik sağlamlığı etkileyen en önemli faktörlerden biri ise sosyal destektir. Kronik hastalığı olan kişilerle yapılan bir çalışmada, algı...

OSB ve Taklit Becerisi

            Taklit, erken çocuklukla birlikte gelişen sosyal bir etkileşim becerisidir. Bu beceri, çocukların hem sosyal hayatında hem de yeni bilgi ve beceri kazanmalarında önemli rol oynamaktadır (Ingersoll, 2008b; Ingersoll ve Lalonde, 2010). Ayrıca, taklidin iletişimsel yönü ele alınırsa; ebeveyn- bebek arasındaki ilk etkileşim aracı olduğunu da söyleyebiliriz (Turan ve Ökçün-Akçamuş, 2013). Örneğin, bebekler karşılıklı gülümseyerek ya da çeşitli jest ve mimikler yaparak ebeveynlerinin çeşitli ses ve hareketlerini taklit ederler ve böylelikle aslında onlarla iletişime geçmiş olurlar.          Taklidin diğer bir işlevi olan öğrenmek ise, çocuklara fiziksel ve sosyal çevrelerini keşfetme şansı tanıdığı gibi bu çevrelerden çeşitli deneyimler öğrenmesini de sağlar. Bu öğrenme sadece sosyal değil aynı zamanda bilişseldir de çünkü taklit becerisinin denem- yanılma ya da problem çözme gibi ö...