Ana içeriğe atla

Sevginin Bitki Gelişimindeki Yeri

Kimi zaman çokça yakınımızda olanı göremez, sıkça andığımız kimi kavramları ise özünde anlayamayız. Bunun başlıca nedeni bazı olguların ve kavramların doğduğumuz an itibariyle hayatımızda yer almaya başlamasıdır. En başından bu yana beraberinde olduğumuz bir şeyi bilmekle, sonradan lügatımıza giren bir şeyi bilmek arasında bir fark vardır. Bu durum, bir kimsenin gerçekten bildiği bir bilgiyi biliyor oluşunun idrakinde olmayışına benzer. Sevgi de bu kavramlardan biridir. İlk bakışta bu kavram tanımını yapmış bulunduğumuz yaklaşım dâhilinde yer alamazmış gibi görünse de, göründüğünden farklıdır.

Evet, her bebek yaşamının ilk vakitleriyle beraber sevginin güzelliğiyle karşılaşmaz. Lakin karşı karşıya kalınan sevgisizlik hali de bu kavramla tanışmayı bizzat sağlayacaktır.

Sevginin insan gelişiminde oldukça mühim bir değeri vardır. Sevginin insan gelişimi üzerindeki etkisi yalnızca fiziksel değil, büyük bir pay da ruhsaldır. Ruh sağlığı için sevgi bir mihenk taşıdır. Psikoloji temelinde sağlam yapılandırılan sevgi, fiziksel gelişimi etkilemekle beraber bu gelişimin korunmasını da sağlar.

Bununla beraber sevgi gören ve bu görgüyü kendi benliğinde de saptayabilen birey, karşılaştığı zorluklara daha pozitif bir bakış açısıyla yaklaşabilecek, daha çözüm odaklı olabilecek, beklentilerini olumlu yönde oluşturabilecek ve yaşama daha da sıkıca tutunabilecektir.

Sevginin insan üzerinde etkileri olduğu gibi hayvanlar ve bitkiler üzerinde de etkileri mevcuttur. 

Hayvanlar sevgiyi en iyi anlayan, bilinçli veyahut bilinçsizce çevreye yayılan enerjiden çok kısa bir sürede haberdar olan canlılardır. Gösterilen sevginin yansıması da anlaşılması ile pozitif bir korelasyon içerisindedir.

Bu yansımayı bitkiler üzerinde görmek, hayvanlar ve insanlar üzerinde görmekten elbette ki çok daha zordur. Fakat bu zorluk, bitkilerin sevgi ile yakın temasta bulunmadığının kanıtını gösterebilecek nitelikte değildir.

Bitkilerin büyümesinde, kritik mevsim geçişlerini sağlıkla atlatmasında, yaşama tutunmasında sağlanması gereken bazı şartlar vardır. Öncelikle bitki doğru zaman diliminde ekilmiş olmalı, su tüketimi bitkinin türüne göre dengeli bir şekilde gerçekleşmeli, bitki yerini sevmelidir. Biz bitki severler arasında oldukça yaygınca kullanılan bu tabir, yani bitkinin yerini sevmesi ne anlama gelmektedir? Bu soru beraberinde iki temel yanıtı getirmektedir. Bunlardan biri güneş alımının bitki için en iyi biçimde sağlanmasıdır. Bitki biyolojisinde tüketilen su, ortamda bulunan oksijen, karbondioksit ve etilen vb. gibi hormonlarla beraber bitkinin aldığı güneş ve ışınlarının açısı da temel etkenlerden biridir. Bitkinin yerini sevmesi tabiri biyolojik olarak bu şekilde açıklanabilmektedir.

Bu hususa getirilebilecek bir diğer açıklama ise bitki gelişimindeki duygusal bağlamı sunmaktadır. Bitkiler bulundukları ortamın enerjisini alır ve kabul ederler. Bu enerjinin olumlu veya olumsuz oluşu bitkinin görünüşüne yansımaktadır. Ortamdan emilen pozitif enerji yaprakların solgun ve cansız durmasındansa ışıltılı ve canlı durmasını sağlamaktadır. Bunun yanı sıra bitkiye gösterilen sevgi, zorlukla geçirilen mevsimler ardından dahi bitkinin hayata tutunmasına etki etmekte ve hatta umulmayan zamanlarda bitkinin yeni çiçek açmasına yol açabilmektedir.

Bu zamana kadar çokça bitki beslemiş ve halen de çokça bitkinin anneliğini yapan biri olarak, tüm bu bahsettiklerimi kendi yeşil dostlarımda gözlemlemiş olduğumu samimiyetle dile getirebilirim. 

Enerjinin her daim bir dönüşü olduğuna inanıyorum. Evrene pozitif enerji yaymak söylemi de bu dönüş sebebiyle hayatımıza çok büyük bir dokunuşta bulunuyor. Tabii ki bu enerjiden etkilenen de yalnızca biz insanlar değiliz. Sevgi bizlerin perspektifinde ne kadar mühimse, diğer hayvanlar için de, etrafımızı güzellikleriyle saran bitkiler için de önem arz ediyor.

Yaydığımız enerjilerin hep olumlu olması, birbirimiz arasında yaptığımız bu enerji paylaşımının da bizleri hep güzelliklerle karşılaması dileklerimle! Sevgiyle kalın.


Ayşe Rüveyda AKGÜNGÖR




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HAYAT GÜZELDİR FİLM ANALİZİ

                 Filmimiz, baş kahramanı cüretkâr, konuşkan, umursamaz bir adam olan Guido’nun amcasının yanında garson olarak çalışmaya başlaması ve Dora isminde bir öğretmene âşık olup evlenmesiyle başlıyor ve ailesiyle birlikte 2. Dünya savaşı sırasında Yahudilerin toplandığı bir esir kampına düşmesiyle devam ediyor. Bu esir kampında Guido küçük oğlunu yaşatabilmek için ona bunun bir oyun olduğunu hiç kimseye görünmeden saklanabilen ve hayatta kalanın en sonunda kocaman gerçek bir tanka sahip olacağını söyler çünkü oğlunun en sevdiği oyuncak tanktır. Böylelikle Guido oğlunun bu yıkıcı durumdan etkilenmemesini ve durumu bir oyunmuş gibi algılamasını sağlamış oldu İnsanın hayata tutunması için her zaman bir motivasyona ihtiyaç duyduğu gerçeği aslında filmde baş karakterimiz Guido’nun ailesi için kampta hayatta kalma mücadelesi vermesi, ailesinin bütünlüğünü korumaya çalışması, çocuğunun sağ kalması için çabalaması aslında belki de fizik...

Taklit Hastalıktan Dayatılan Hastalığa Munchausen Sendromunun Analizi

İnsanı bedensel, ruhsal ve sosyal bileşenlerin bir bütünü olarak düşündüğümüzde, bu bütünlüğün korunması ve sürdürülmesi sağlıklı olmayı temsil etmektedir. Bu iyilik halinin ortadan kalkması ise hastalığı ifade eder. İnsanların hastalık davranışları, hastalığın akut veya kronik olmasından, hasta kişinin sosyo-ekonomik ve kişisel özelliklerinden etkilenebilmektedir. Sayılan bu özellikler aynı zamanda hastalığa karşı gösterilen psikolojik tepkilerin de belirleyicisi olabilmektedir. Hastalık yüzünden çekilen acı ve bu acının kişinin hayatında yarattığı etki, o kişinin psikolojik sağlamlığının düzeyine göre daha hafif veya daha şiddetli hale gelebilir. Psikolojik sağlamlık, kişinin yaşadığı zor durumlar karşısında ruh sağlığını koruyabilme kapasitesi ve bu durumlara “uyum sağlama yeteneği” (Öz ve Bahardır Yılmaz, 2009, s.83) olarak açıklanmaktadır. Psikolojik sağlamlığı etkileyen en önemli faktörlerden biri ise sosyal destektir. Kronik hastalığı olan kişilerle yapılan bir çalışmada, algı...

OSB ve Taklit Becerisi

            Taklit, erken çocuklukla birlikte gelişen sosyal bir etkileşim becerisidir. Bu beceri, çocukların hem sosyal hayatında hem de yeni bilgi ve beceri kazanmalarında önemli rol oynamaktadır (Ingersoll, 2008b; Ingersoll ve Lalonde, 2010). Ayrıca, taklidin iletişimsel yönü ele alınırsa; ebeveyn- bebek arasındaki ilk etkileşim aracı olduğunu da söyleyebiliriz (Turan ve Ökçün-Akçamuş, 2013). Örneğin, bebekler karşılıklı gülümseyerek ya da çeşitli jest ve mimikler yaparak ebeveynlerinin çeşitli ses ve hareketlerini taklit ederler ve böylelikle aslında onlarla iletişime geçmiş olurlar.          Taklidin diğer bir işlevi olan öğrenmek ise, çocuklara fiziksel ve sosyal çevrelerini keşfetme şansı tanıdığı gibi bu çevrelerden çeşitli deneyimler öğrenmesini de sağlar. Bu öğrenme sadece sosyal değil aynı zamanda bilişseldir de çünkü taklit becerisinin denem- yanılma ya da problem çözme gibi ö...