Ana içeriğe atla

Sandık

“Kaç vaka gördünüz?” dedi birisi bir gün telefonda. Güzel soruydu. Neydi duymak istediği? Niyeydi? Kaç vaka gördüysen prestijin, kaç vaka gördüysen tercih edilme olasılığın, kaç vaka gördüysen saygınlığın, güvenilirliğin, albenin, janjanın, reklamın ve daha birçok kazanımın artar bu meslekte. En önemlisi uzmanlığın artar kaç vaka gördüysen, evet. Her vaka parmak izi gibidir çünkü ve her sorun dikkatle dinleyip anlamayı gerektiren önemdedir. Derde derman niyetli her uzman da,  her yeni vakası ile güncellemek durumundadır kendini.

Soru güzeldi güzel olmasına da, ya cevabı? Yine de üşenmedim ve kalktım bakmak için danışan dosyalarıma. Büyük titizlikle her seanslarında tane tane aldığım notları ayrı ayrı düzenlenmiş, şeffaf dosyalanmış, öncelik sırasına göre dizayn edilmiş ve orijinal ebru sanatı ile bezenmiş altın varaklı enfes bir sandıkta,  benim dışımda kimsenin erişemeyeceği muhafazada, itina ile durur hep benim vaka dosyalarım. 

 Bir, iki, dokuz, kırk beş, elli yedi, yüz altmış dokuz, üç yüz doksan iki… Durdum. Bir anda buz gibi oldu elim ayağım. Ne yapıyorum ben? Neyi sayıyorum? Niye sayıyorum? Son bilmem kaçıncı dosyadan sonra sorunun net cevabını bilmek ve sorana bildirmek bana ne hissettirecek,  ne düşündürecek, neyimi değiştirecekti? 

Saymayı bıraktım. Yavaşça kapağını kapatıp, usulca karşısındaki berjer koltuğa oturdum sandığın. Çok sükseli ve antika bir sandık dolusu dosyanın sahiplerinin, birbirinden farklı birçok problemi, problemlerini çözüm birçok psikoterapi yöntemi ve bu yöntemlerin oturtulduğu sağlam zeminli birçok kuramı vardı doğru. Çoğunun seansları devam ediyor, kimi bir üst uzmana sevk edilmiş, bazısı tamamlanmış, birkaçı kontrol seansı düzeyinde bir sandık dolusu dosya. Ama tek bir ortak noktası vardı bunca insanın: Kaliteli sevilmemek...

Mesela, annesi kaliteli sevmeyene kolay kolay kimse yaklaşıp sevemiyordu bu dünyada, net. Babası tarafından sevilmeyen,  başarıyla ya çok zor yahut hiç tanışamıyordu bu hayatta, net. Hem annesi hem babası tarafından sevilmeyenler için psikoterapi seansları yeterli olmuyor,  psikofarmakolojik takviye elzem bir hâl alıyor ve düzenli tedavi olunmadığında kendine açtığı yaralara çevresine ve hatta topluma verdiği zarar ziyan da ekleniyordu, net. 

Oysa ev, oysa aile, oysa anne, oysa baba yahut anne gibi baba gibi kucak açan sahip çıkanların sadece bir tek görevi vardı: Sevmek... Bir yavruyu doğru düzgün sevmek...

Çocuğunu sevmek, bir duygudan çok daha öte bir görevdir bence. Vazifedir, sorumluluktur, mecburiyettir. Ebeveyn kaliteli sevince ilgi, ilgilenince dinlemek, dinleyince anlamak, anlayınca ortak olmak, sahip çıkmak, birlik, birliktelik, en mühimi baş edebilmesi için güçlendirmek gelir peşinden. Gerçekleşmediğinde, başarılmadığında gördük ki;  yarası, yıkımı, tahribatı, enkazı hem bireyi, hem aileyi, hem toplumu, hem dünyayı derinden sarsıyor ne yazık ki. 

Zahmet olmazsa(!) kendinizi, zahmet olmazsa(!) birbirinizi ve yine zahmet olmazsa(!) evlatlarınızı sevin anne babalar. Bilgisayarlarımızın hafızalarını, raflarımızı, çekmecelerimizi, dolaplarımızı, sandıklarımızı kendi ellerinizle dosya dosya doldurmayın artık ne olur… 

Bilge KARAYILAN /Aile Danışmanı


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

HAYAT GÜZELDİR FİLM ANALİZİ

                 Filmimiz, baş kahramanı cüretkâr, konuşkan, umursamaz bir adam olan Guido’nun amcasının yanında garson olarak çalışmaya başlaması ve Dora isminde bir öğretmene âşık olup evlenmesiyle başlıyor ve ailesiyle birlikte 2. Dünya savaşı sırasında Yahudilerin toplandığı bir esir kampına düşmesiyle devam ediyor. Bu esir kampında Guido küçük oğlunu yaşatabilmek için ona bunun bir oyun olduğunu hiç kimseye görünmeden saklanabilen ve hayatta kalanın en sonunda kocaman gerçek bir tanka sahip olacağını söyler çünkü oğlunun en sevdiği oyuncak tanktır. Böylelikle Guido oğlunun bu yıkıcı durumdan etkilenmemesini ve durumu bir oyunmuş gibi algılamasını sağlamış oldu İnsanın hayata tutunması için her zaman bir motivasyona ihtiyaç duyduğu gerçeği aslında filmde baş karakterimiz Guido’nun ailesi için kampta hayatta kalma mücadelesi vermesi, ailesinin bütünlüğünü korumaya çalışması, çocuğunun sağ kalması için çabalaması aslında belki de fizik...

Taklit Hastalıktan Dayatılan Hastalığa Munchausen Sendromunun Analizi

İnsanı bedensel, ruhsal ve sosyal bileşenlerin bir bütünü olarak düşündüğümüzde, bu bütünlüğün korunması ve sürdürülmesi sağlıklı olmayı temsil etmektedir. Bu iyilik halinin ortadan kalkması ise hastalığı ifade eder. İnsanların hastalık davranışları, hastalığın akut veya kronik olmasından, hasta kişinin sosyo-ekonomik ve kişisel özelliklerinden etkilenebilmektedir. Sayılan bu özellikler aynı zamanda hastalığa karşı gösterilen psikolojik tepkilerin de belirleyicisi olabilmektedir. Hastalık yüzünden çekilen acı ve bu acının kişinin hayatında yarattığı etki, o kişinin psikolojik sağlamlığının düzeyine göre daha hafif veya daha şiddetli hale gelebilir. Psikolojik sağlamlık, kişinin yaşadığı zor durumlar karşısında ruh sağlığını koruyabilme kapasitesi ve bu durumlara “uyum sağlama yeteneği” (Öz ve Bahardır Yılmaz, 2009, s.83) olarak açıklanmaktadır. Psikolojik sağlamlığı etkileyen en önemli faktörlerden biri ise sosyal destektir. Kronik hastalığı olan kişilerle yapılan bir çalışmada, algı...

OSB ve Taklit Becerisi

            Taklit, erken çocuklukla birlikte gelişen sosyal bir etkileşim becerisidir. Bu beceri, çocukların hem sosyal hayatında hem de yeni bilgi ve beceri kazanmalarında önemli rol oynamaktadır (Ingersoll, 2008b; Ingersoll ve Lalonde, 2010). Ayrıca, taklidin iletişimsel yönü ele alınırsa; ebeveyn- bebek arasındaki ilk etkileşim aracı olduğunu da söyleyebiliriz (Turan ve Ökçün-Akçamuş, 2013). Örneğin, bebekler karşılıklı gülümseyerek ya da çeşitli jest ve mimikler yaparak ebeveynlerinin çeşitli ses ve hareketlerini taklit ederler ve böylelikle aslında onlarla iletişime geçmiş olurlar.          Taklidin diğer bir işlevi olan öğrenmek ise, çocuklara fiziksel ve sosyal çevrelerini keşfetme şansı tanıdığı gibi bu çevrelerden çeşitli deneyimler öğrenmesini de sağlar. Bu öğrenme sadece sosyal değil aynı zamanda bilişseldir de çünkü taklit becerisinin denem- yanılma ya da problem çözme gibi ö...