Ana içeriğe atla

Umudun Fizyolojik Yönü


“Unutma Red, umut iyi birşeydir, belki de iyisi. Ve iyi şeyler asla ölmez.”

The Shawshank Redemption.

Türk Dil Kurumu tarafından “ummaktan doğan duygu”, “bu duyguyu veren kimse veya şey”, “olması beklenilen veya olacağı düşünülen şey” olarak tanımlanan umut aslında insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanlık tarihi kadar eski olan bu kavram, üzerinde en çok durulan, düşünülen, tartışılan konulardan biri haline gelmiştir. Örneğin, ünlü düşünürlerden olan Hume ve Kant umudu, insanın doğasında var olan ana duygulardan biri olarak tanımlamıştır (Kavradım, Özel, 2014).  Umut denilince akla gelen en önemli isimlerden olan Snyder ve Crowson’ın umudu tanımlaması ise en kapsamlı olan tanımlamalardan kabul edilmiştir ve umudu iki boyutta değerlendirmişlerdir: hedefe ulaşmak için kişinin kendisinde güç hissetmesi ve hedefe ulaşmak için kişinin bunun yollarını bulabilmesi becerisidir (2014). Bu iki boyut üzerinden değerlendirecek olursak aslında umut kişinin en temel iç güdülerinden olan hayatta kalma içgüdülerini harekete geçiren bir motivasyon kaynağıdır. Bu bağlamda fizyolojik rahatsızlıklarda insanların iyileşeceğine dair inançları, motivasyonları, iyileşmek için kendilerinde güç bulmaları ve bunun için yollar aramaları temelde umudun güdüleyici bir yönüdür varsayımında bulunabiliriz. Tıp dünyasında da fizyolojik ve psikolojik durumun birbirinden ayrılmaz bir bütün olduğu, umudun ve pozitif duyguların tedavinin ayrılmaz bir parçası olduğu yaygın olarak kabul edilmektedir (Snyder & ark, 1991).

1970’li yıllardan itibaren umudun ve pozitif duyguların hastalıkların tedavisindeki rolü üzerinden birçok araştırma yapılmaya başlanmıştır. Araştırma alanları ilk etapta negatif duyguların ve düşüncelerin hastalığın ilerlemesine, baş etme becerilerinin gerilemesine, sosyal desteğin azalmasına ve tıbbi tedaviyi sekteye uğratmasına yönelik sonuçların elde edildiği çalışmalardan oluşmuştur. Daha sonra bu sonuçtan yola çıkarak umut gibi pozitif duygu ve düşüncelerin tam tersi yönde gelişmeler sağlayacağı, tıbbi tedaviyi ve iyileşmeyi olumlu yönde etkileyeceği öne sürülmüştür ve bunu kanıtlar yönde veriler elde edilmeye başlanmıştır (Snyder & ark, 1991). Örneğin, son zamanlarda kanser tanısı alan hastaların umut düzeylerinin tedavilerindeki etkileri üzerine pek çok araştırma yapılarak kanser tanısı alan hastalarda umut gibi pozitif duyguların önemine vurgu yapılmaktadır (Kavradım, Özer, 2014). Bu bağlamda kanser tanısı almış hastaların hastalıklarıyla baş etmelerinin geliştirilmesinde umut önemli bir role sahiptir ve kişilerin tedaviye devam etmesine ve kendilerini iyi hissetmesine yardımcı olan bir faktördür (Bahar, 2007).

Nasıl ki negatif duygu ve düşünceler fizyolojik rahatsızlıklarda kişilerin iyileşme süreçlerini ketliyorsa umut gibi pozitif duygular ise bu süreci ileriye taşıyarak iyileşmeye katkı sağlar. Sonuç olarak, insanlık tarihi kadar eski olan umut kavramı bizi hayatta tutan, hayatta kalmamızı güdüleyen, ihtiyacımız olan motivasyonu sağlayan, hayatta kalmamız için yollar bulmamıza aracı olan önemli bir kavramdır. Fiziksel hastalıklarda da içinde bulunulan karmaşıklık ve belirsizlik ile baş etmede umut gibi pozitif bir duygu ve düşünce kişiye destek olarak iyileşmesine, daha iyi olmak için kendinde o gücü bulmasına, bu süreçte gereken kaynağa erişebilmesine olanak sağlayacaktır. Bu noktadan bakacak olursak umudun kişi üzerindeki etkisi göz ardı edilemeyecek kadar önemlidir. Umutla kalmak dileği ile.

Esra Özcan

KAYNAKÇA:

Bahar, A. (2007) "Kanser Hastalarında Psikososyal Yaklaşım" Atatürk Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi. 10:1, 105-111. 

Kavradım, S. T., Özer, Z. C. (2014) "Kanser Tanısı Alan Hastalarda Umut" Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar. 6(2), 154-164. doi: 10.5455/cap.20130901084242

Snyder, C. R., Irving, L. M., Anderson, J. R. (1991). Hope and Health. In C. R. Snyder & D. R. Forsyth (Eds.), Handbook of Social and Clinical Psychology: The Health Perspective. 285-305.

Tarhan, S., Bacanlı, H. (2015) "Sürekli Umut Ölçeği’nin Türkçe’ye Uyarlanması: Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması" The Journal of Happiness & Well-Being. 3(1), 1-14.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HAYAT GÜZELDİR FİLM ANALİZİ

                 Filmimiz, baş kahramanı cüretkâr, konuşkan, umursamaz bir adam olan Guido’nun amcasının yanında garson olarak çalışmaya başlaması ve Dora isminde bir öğretmene âşık olup evlenmesiyle başlıyor ve ailesiyle birlikte 2. Dünya savaşı sırasında Yahudilerin toplandığı bir esir kampına düşmesiyle devam ediyor. Bu esir kampında Guido küçük oğlunu yaşatabilmek için ona bunun bir oyun olduğunu hiç kimseye görünmeden saklanabilen ve hayatta kalanın en sonunda kocaman gerçek bir tanka sahip olacağını söyler çünkü oğlunun en sevdiği oyuncak tanktır. Böylelikle Guido oğlunun bu yıkıcı durumdan etkilenmemesini ve durumu bir oyunmuş gibi algılamasını sağlamış oldu İnsanın hayata tutunması için her zaman bir motivasyona ihtiyaç duyduğu gerçeği aslında filmde baş karakterimiz Guido’nun ailesi için kampta hayatta kalma mücadelesi vermesi, ailesinin bütünlüğünü korumaya çalışması, çocuğunun sağ kalması için çabalaması aslında belki de fizik...

Taklit Hastalıktan Dayatılan Hastalığa Munchausen Sendromunun Analizi

İnsanı bedensel, ruhsal ve sosyal bileşenlerin bir bütünü olarak düşündüğümüzde, bu bütünlüğün korunması ve sürdürülmesi sağlıklı olmayı temsil etmektedir. Bu iyilik halinin ortadan kalkması ise hastalığı ifade eder. İnsanların hastalık davranışları, hastalığın akut veya kronik olmasından, hasta kişinin sosyo-ekonomik ve kişisel özelliklerinden etkilenebilmektedir. Sayılan bu özellikler aynı zamanda hastalığa karşı gösterilen psikolojik tepkilerin de belirleyicisi olabilmektedir. Hastalık yüzünden çekilen acı ve bu acının kişinin hayatında yarattığı etki, o kişinin psikolojik sağlamlığının düzeyine göre daha hafif veya daha şiddetli hale gelebilir. Psikolojik sağlamlık, kişinin yaşadığı zor durumlar karşısında ruh sağlığını koruyabilme kapasitesi ve bu durumlara “uyum sağlama yeteneği” (Öz ve Bahardır Yılmaz, 2009, s.83) olarak açıklanmaktadır. Psikolojik sağlamlığı etkileyen en önemli faktörlerden biri ise sosyal destektir. Kronik hastalığı olan kişilerle yapılan bir çalışmada, algı...

OSB ve Taklit Becerisi

            Taklit, erken çocuklukla birlikte gelişen sosyal bir etkileşim becerisidir. Bu beceri, çocukların hem sosyal hayatında hem de yeni bilgi ve beceri kazanmalarında önemli rol oynamaktadır (Ingersoll, 2008b; Ingersoll ve Lalonde, 2010). Ayrıca, taklidin iletişimsel yönü ele alınırsa; ebeveyn- bebek arasındaki ilk etkileşim aracı olduğunu da söyleyebiliriz (Turan ve Ökçün-Akçamuş, 2013). Örneğin, bebekler karşılıklı gülümseyerek ya da çeşitli jest ve mimikler yaparak ebeveynlerinin çeşitli ses ve hareketlerini taklit ederler ve böylelikle aslında onlarla iletişime geçmiş olurlar.          Taklidin diğer bir işlevi olan öğrenmek ise, çocuklara fiziksel ve sosyal çevrelerini keşfetme şansı tanıdığı gibi bu çevrelerden çeşitli deneyimler öğrenmesini de sağlar. Bu öğrenme sadece sosyal değil aynı zamanda bilişseldir de çünkü taklit becerisinin denem- yanılma ya da problem çözme gibi ö...