Garsonla neredeyse masaya davet edecek kadar samimiyetle ilerleyen sohbetimizin iki saat kırk yedinci dakikasında geldi. Yüzünde hayatımda defalarca gördüğüm ve bir daha o yüzü görememe nedeni olan tanıdık ifade yerleşmişti. Konuya nasıl gireceğini ve cümlesini nasıl bitireceğini tahmin ediyordum. Elini uzattı. Soğuk bir tokalaşmaydı. Konuşmaya başlamaması için anlatabildiğim kadar hikaye anlattım. Yeniden birini tanımak zorunda kalmak, yeniden tuhaflığıma alışması, kendimi yeniden kabullendirmek çok zor olacaktı. Daha fazla sürdüremeyeceğimi anladım ve konuşmasına izin verdim.
-Dinliyorum...
-Yeter! Defalarca denedim artık yeter. Kendi deliliğinin benim hayatımı etkilemesine izin vermek istemiyorum artık. Fedakarlıkmış... Ömrünün sonuna kadar yanında olamaz insanlar. Kendi hayatının sorumluluğunu kendin almalısın. Kendime ait en ufak bir alanım bile kalmadı. Elinden tutup karşıdan karşıya geçirilme yaşını çoktan geçtin. Tüm garip alışkanlıklarını görmezden gelip tolere ettim. İçime attım, kendimle çeliştim, savaştım. Tahammül git gide yerini bir zorunluluğa bıraktı, zorunluluk merhamete... Sen de biliyorsun ki merhametin son raddesi acıma, oraya gelmeden gitmek istiyorum. Yalnız yemek yememeni, uyumamanı ya da bir an olsun yalnız kalmamak için verdiğin anlamsız partileri bile bir nebze anlıyordum ama yalnız tuvalete bile gitmek istemiyorsun. İşe giderken peşimden çocuk gibi sızlanmandan yoruldum. Bu bana özel bir durum değil bunu da biliyorum. Başlarda bu saçmalıklar beni mutlu ediyor, özel hissettiriyordu ama bu sensin. Saatlerce ofiste oturup çıkmamı bekleyecek kadar korkuyorsun yalnızlıktan. İnsanlara açıklama yapmaktan bıktım. Ben yapamıyorum. Seni bir çanta, küçük bir çocuk gibi yanımda taşımaktan yoruldum.
Evet, benim bu küçük çocuk, bir çanta, kendi hayatına bile yük. Ezberlediğim kelimeler yine ezberlediğim cevapları beraberinde getiriyordu. Bende bir sorun vardı. Bu neydi bilmiyordum ama vardı. O tüm bu cümleleri kurarken ben aklımdan şimdi kalkıp giderse kim müsaittir, kimin yanına gitsem diye düşünüyordum. Yüzüme bir cevap beklermiş gibi bakıyordu. Belki de gitmek istemiyordu. Ezberlediğim cevapları aklımdan geçirdim cümleme başlamadan. Yutkundum.
-Yorulduğunu biliyorum. Ben de kendimden yoruldum. Her gece aynı uçuruma düşüp çıkamadığını düşün. Her gece aynı dizinin en sevmediğin bölümünü izlemek gibi aynı kabusa uyanmak. Bu korkuyla yaşamak kolay mı sanıyorsun? Her odada farklı bir ışık açık ne kadar aydınlık olursa o kadar güvende hissederim diyorum yetmiyor. Yaşamama engel olan bu korkudan yoruldum. Derin nefesler al, ellerini üstüne kurula, kalbini kontrol et, atışını yavaşlat ve kimsenin seni izlemediğinden emin ol... Ve yarın yeni bir gün. Yalnız hissetmemek için bütün televizyon programlarının canlı yayınlarını ezberlemek nasıl bir his sence? Ya da yalnız uyumak zorunda kaldığım gecelerde ufacık bir ses olsun diye pencereleri açıp uyumak. Hiç bilmediğim radyo programlarında saatlerce bir ses aramak... Hayatın devam ettiğini ve benim de içinde olduğumu hissetmek istiyorum. Her gece aynı rüyayı görüyorum mesela. Kendi düğünümdeyim, doğum günümdeyim hatta cenazemdeyim ve hiç kimse gelmiyor. Yapayalnız kalıyorum. Ruhum acıyor, hissediyorum. Yalnız kalmaktan korkuyorum. Yalnız ölmekten korkuyorum. Ölmeyi bile düşündüm ama o mezarda yatarken bile yalnızlığı hissedeceğimi biliyorum. Her gün etrafımda hep sevdiğim –sevdiğim için mi yoksa söylediğin gibi kendi çıkarlarını düşünen bencil biri olduğum için mi yanımda tuttuğumu tam olarak kestiremediğim- yüzler, bana ne kadar zarar verselerde hayatımdan bir türlü çıkaramadığım insanlar ve sen. Mutluyum, kalabalıkta güvendeyim. Eşyalardan, sessizlikten, gözümü açtığımda yanımda nefes alan birini görememekten korkuyorum. Yaşadığımı hissetmek başka birinin benliğine bağlı sanki. Çoğu zaman gece sonunda biraz daha kal diye saçmalıyorum. Biliyorum, gitmemen için defalarca zehirlendiğimi söyledim. Bazen sırf sana yalan söylemiş olmamak için kendimi zehirledim. Deli olduğumu düşünüyorsun ama ben dürüstüm sadece ya da korkak ne dersen de... Çocuk gibi elimden tutup karşıdan karşıya geçirilmeyi beklemiyorum ama yalnız yürümekten korkuyorum. Yalnız yemek yemekten korkuyorum. Duvarların üzerime gelip beni yapayalnız bir odada hapsetmesinden... Köpeğimin bana muhtaç olduğundan daha çok muhtacım insanlara. Kendime daha fazla acımamam için beni yalnız bırakma. Hayatta hissetmek için tahammül etmekten yoruldum. Sen belki bana en uzun tahammül eden oldun. Gidenlerin hiçbir zaman dönmediğini biliyorum. Annem “Hemen dönerim.” diye gittiği doktor kontrolünden dönmedi. Öperek gönderdiğim yüzünden soğuk bir mermer kaldı geriye. Babam da “Hemen dönerim.” demiş anneme ben doğmadan önce. Sonu aynı her hikayenin. Ben yapayalnız kalıyorum. Ruhumdaki korku kalbimi sıkıştırıyor, ayaklarım karıncalanıyor, terliyorum. Kendime tahammülüm yok, kendimi dinlemeye dayanamıyorum, kendimle kalmaktan yoruluyorum, kendimle kalmaktan korkuyorum, bu bir tercih bile değil üstelik. Bunu söylerken çok aciz hissediyorum ama bu korku tüm insani duygularımdan ağır basıyor. Ben yalnızlıktan korkuyorum.
Feyza Nur ÇİÇEK
Yorumlar
Yorum Gönder