Ana içeriğe atla

Deprem Fobisi

Deprem fobisi ya da seismofobi deprem ya da deprem ile ilişkili sallantı, elektrik kesintisi, duvarların ya da nesnelerin üzerine yıkılması gibi durumlara yönelik duyulan yoğun korkudur. Kişinin kendi deprem deneyimi sonrasında oluşabileceği gibi başkalarının deneyimlediği depreme, deprem ile ilgili görsellere ya da hikayelere maruz kalma neticesinde de gelişebilir.
Gerçekleşmiş bir deprem deneyiminden sonra geliştiği durumlarda, olay öncesi yaşananlar depremin gerçekleşmesiyle ilişkilendirilebilir. Örnek olarak, bir kişinin elini yüzünü yıkayıp dişlerini fırçaladıktan sonra yatağa gittiği sırada deprem olduğunu düşünelim. Böyle bir durumda kişi uyumadan önce el yüz yıkama, diş fırçalamadan kaçınabilir ya da el yüz yıkama ve diş fırçalama dahi onun için kaygı verici eylemler haline gelebilir. 
Birtakım faktörler kişileri deprem fobisine daha yatkın hale getirir. Bunlar şu şekilde sıralanabilir:
·         Deprem bölgesinde yaşıyor olma
·         Nevrotik, kaygılı bir mizaca sahip olma
·         Kontrol ihtiyacının yüksek olması
Deprem fobisi olan kişilerde:
·         Depremi düşündüğünde yoğun korku hissi
·         Saklanma isteği
·         Kapalı bir alandaysa kendini dışarı atma isteği
·         Nefes hızında artış
·         Baş dönmesi
·         Mide bulantısı
·         Terleme
·         Kapalı alanlardan kaçınma
·         Yüksek binalara girmekten ya da etrafında olmaktan kaçınma
·         Deprem ihtimaline karşı üst düzey önlemler alma çabası
gibi durumlar görülebilir. Bu durum kişilerin okul ya da iş devamlılığını, kişiler arası ilişkilerini etkileyerek yaşamlarını oldukça zorlaştırmaktadır.

Psikoterapi desteği ve gerekli durumlarda ilaç tedavisi deprem fobisinden muzdarip kişiler için iyileştirici olmaktadır. Bunun yanında kişilere deprem ile ilgili eğitim verilmesi,  depremle ilgili hazırlıkların tam olması kişinin daha güvende hissetmesini sağlayabilir. Nefes egzersizleri ve meditasyon da kaygıyı azaltıcı yönü ile stres düzeyinin azaltılmasında destekleyicidir.

Uzm. Klnk. Psk. Begüm Uğurgel

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HAYAT GÜZELDİR FİLM ANALİZİ

                 Filmimiz, baş kahramanı cüretkâr, konuşkan, umursamaz bir adam olan Guido’nun amcasının yanında garson olarak çalışmaya başlaması ve Dora isminde bir öğretmene âşık olup evlenmesiyle başlıyor ve ailesiyle birlikte 2. Dünya savaşı sırasında Yahudilerin toplandığı bir esir kampına düşmesiyle devam ediyor. Bu esir kampında Guido küçük oğlunu yaşatabilmek için ona bunun bir oyun olduğunu hiç kimseye görünmeden saklanabilen ve hayatta kalanın en sonunda kocaman gerçek bir tanka sahip olacağını söyler çünkü oğlunun en sevdiği oyuncak tanktır. Böylelikle Guido oğlunun bu yıkıcı durumdan etkilenmemesini ve durumu bir oyunmuş gibi algılamasını sağlamış oldu İnsanın hayata tutunması için her zaman bir motivasyona ihtiyaç duyduğu gerçeği aslında filmde baş karakterimiz Guido’nun ailesi için kampta hayatta kalma mücadelesi vermesi, ailesinin bütünlüğünü korumaya çalışması, çocuğunun sağ kalması için çabalaması aslında belki de fizik...

Taklit Hastalıktan Dayatılan Hastalığa Munchausen Sendromunun Analizi

İnsanı bedensel, ruhsal ve sosyal bileşenlerin bir bütünü olarak düşündüğümüzde, bu bütünlüğün korunması ve sürdürülmesi sağlıklı olmayı temsil etmektedir. Bu iyilik halinin ortadan kalkması ise hastalığı ifade eder. İnsanların hastalık davranışları, hastalığın akut veya kronik olmasından, hasta kişinin sosyo-ekonomik ve kişisel özelliklerinden etkilenebilmektedir. Sayılan bu özellikler aynı zamanda hastalığa karşı gösterilen psikolojik tepkilerin de belirleyicisi olabilmektedir. Hastalık yüzünden çekilen acı ve bu acının kişinin hayatında yarattığı etki, o kişinin psikolojik sağlamlığının düzeyine göre daha hafif veya daha şiddetli hale gelebilir. Psikolojik sağlamlık, kişinin yaşadığı zor durumlar karşısında ruh sağlığını koruyabilme kapasitesi ve bu durumlara “uyum sağlama yeteneği” (Öz ve Bahardır Yılmaz, 2009, s.83) olarak açıklanmaktadır. Psikolojik sağlamlığı etkileyen en önemli faktörlerden biri ise sosyal destektir. Kronik hastalığı olan kişilerle yapılan bir çalışmada, algı...

OSB ve Taklit Becerisi

            Taklit, erken çocuklukla birlikte gelişen sosyal bir etkileşim becerisidir. Bu beceri, çocukların hem sosyal hayatında hem de yeni bilgi ve beceri kazanmalarında önemli rol oynamaktadır (Ingersoll, 2008b; Ingersoll ve Lalonde, 2010). Ayrıca, taklidin iletişimsel yönü ele alınırsa; ebeveyn- bebek arasındaki ilk etkileşim aracı olduğunu da söyleyebiliriz (Turan ve Ökçün-Akçamuş, 2013). Örneğin, bebekler karşılıklı gülümseyerek ya da çeşitli jest ve mimikler yaparak ebeveynlerinin çeşitli ses ve hareketlerini taklit ederler ve böylelikle aslında onlarla iletişime geçmiş olurlar.          Taklidin diğer bir işlevi olan öğrenmek ise, çocuklara fiziksel ve sosyal çevrelerini keşfetme şansı tanıdığı gibi bu çevrelerden çeşitli deneyimler öğrenmesini de sağlar. Bu öğrenme sadece sosyal değil aynı zamanda bilişseldir de çünkü taklit becerisinin denem- yanılma ya da problem çözme gibi ö...